SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (174.BÖLÜM)
‘Yüksek dağlılar’ (Hurriler) ve ‘maden ülkesi’nde (Medya) gerçekleşen ideolojik Zerdüşt geleneksel direnişçiliğiyle, halkın Demirci Kawa geleneğinin doğru çözümlenmesi, Ortadoğu ve dünya tarihinin doğru yazılmasında büyük önem taşımaktadır. Bu büyük önem, uygarlığın klasik çağının Persler aracılığıyla ilk etapta Doğu’ya doğru Asya içlerine ve Hindistan’a taşınmasında kendini göstermektedir. Pers etkisiyle Orta Asya’da, Hindistan ve Çin’de yeni bir tarihi dönem açılır. Çin’de Han İmparatorluğu, Hindistan’da Morya İmparatorluğu, Orta Asya’da Türk kökenli ilk Hun ve Mete Han dönemleri bu etkiyle bağlantılı gelişmelerdir.
Babil’de yeni bir dönem açılır. Geç Babil dönemi bu etkinin sonucudur. Tutsak edilen Yahudilerin M.Ö 538’de serbest bırakılmaları ve Kudüs’e dönmeleri, yine çok önemli sonuçları olan diğer bir gelişmedir. İsa’nın ve Hıristiyanlığın doğuşunu bu süreç hazırlayacaktır. Yahudi dini, İbrahimi gelenekle Zerdüşt geleneğini bu göç ve yeniden dönüş sürecinde birleştirerek, daha güçlü bir ideolojik içerik kazanacaktır. Yahudilerin rolü artacaktır. Öyle ki, Yahudiler Asur ve Babil’in tahakkümünden kurtuluşlarını Rabb’in vaadi ve Mesih’in gelişi olarak değerlendirmek isteyeceklerdir. Böylelikle Ortadoğu’da güçlü bir Mesih (kurtarıcı), Mehdi geleneği doğacaktır. Daha da önemli bir etkilenme, Greko-Romen klasik çağına giden yolun Med-Pers İmparatorluğu’yla derinden etkilenmesidir. Mısır ve Asur’un egemenlik çağında bir klasik Grek ve Roma çağı kendi başına gelişecek konumda değildir.
Nitekim M.Ö 500’lere kadar Roma ve Athena’nın ciddi bir tarihsel dönemi yaşadıkları söylenemez. Birçok alanda benzer bir konfederasyon süreci yaşanmaktadır. Bunlar ideolojik olarak Babil ve Mısır’ın derin etkisi altındadırlar. Önde gelenler eğitimlerini Mısır ve Babil’de yapmaktadır. Buralarda eğitimden geçmeyenlerin entelektüel güç kazanmaları pek olası değildir. Dönemin üniversiteleri bu merkezlerdir. Felsefeyi başlatan Thales ve Pythagoras, eğitimlerini uzun süre bu merkezlerde yapmışlardır. Bu dönem Batı’nın her bakımdan Doğu’ya bağlı olduğu bir dönemdir. M.Ö 500’lere kadar bu bağlılık derinden devam eder. Ne zaman ki Pers İmparatoru Kuros ve Darius Babil’i ve Mısır’ı tümüyle ele geçirir (M.Ö 538-523), o zaman Batı’nın şansı doğar. Önce Ege kıyılarında, sonra Grek yarımadasında Athena uygarlığının hızla yükseliş dönemi başlar.
Perslerin M.Ö 490’da Maraton’daki yenilgileriyle üstünlük Batı’ya geçer ve tarihin en gelişkin klasik dönemine girilir. Felsefenin yükselişi, Helen kültürünün öne geçmesinin yolunu açar. Büyük filozof Aristo’nun öğrencisi olan İskender’in tarihi Asya yürüyüşüyle birlikte, Ege’den Hindistan’a ve Mezopotamya’dan Mısır’a kadar uygarlığın Helen dönemi etkili olmaya başlar. Bu kısa anlatım bile, Helenlerin Medler ve Perslerin açtığı yoldan ilerlediklerini çok açık göstermektedir. Yol sadece fiziki olarak (Ege’de Sard şehrinden İran’ın başkenti Persepolis’e kadar olan “Kral Yolu”) açılmamıştır. Daha önemli olan, antikçağ zihniyetinin Zerdüşt felsefesi ve özgürlük ahlakıyla çözülmüş bulunmasıdır. Yunan felsefesine ve uygarlığına yolu açan esas gelişme budur. Herodot Tarihi bile incelendiğinde, bu husus açıkça ortaya çıkmaktadır. Yunan mitolojisi ağırlıklı olarak Hurri ve Hitit uyarlanmasının etkisi altında olmuştur. Tunç ve demir tekniği buralardan gitmiştir.
Kısaca, teknik araçlardan ideolojik ve siyasi araçlara kadar Grek uygarlığı, Anadolu üzerinden Hurri, Hitit, Luwi, Frigya, Lidya, Med ve Pers zincirleme gelişmesinin etkisi altında oluşmuştur. İkinci sırada Babil, Mısır ve Fenike etkisi gelmektedir. Greklerin marifeti iyi bir aktarmacı ve sentezci olmalarında yatmaktadır. Bu sentezle tarihe felsefe hamlesinin kazandırılmasında öncülük etmişler, yine başta mimari olmak üzere sanat alanında da çıkış yapabilmişlerdir. Homeros’la başlayan güçlü bir edebiyatı teolojiden ayrı olarak geliştirmek, Grek uygarlığının önemli bir kazanımıdır. Tüm bu tarihi gelişmelerin Medya yaylalarındaki özgürlük ruhuyla bağlantısı çok önemle değerlendirilmeyi gerektirmektedir.
Grek mitolojisi ve edebiyatı iyi incelendiğinde, bu bağlantı çok çarpıcı olarak anlaşılmaktadır. Med hareketleri olmaksızın Grek uygarlığının varlık kazanamayacağı, diğer bir deyişle klasik çağın bilinen gelişmesinin aynen sağlanamayacağı, belki de eski Girit uygarlığı gibi antik çağın köleliğine benzer bir konumu yaşayacağı rahatlıkla kestirilebilir. Grek uygarlığı için Mısır tarzı bir kölelik yerine, Batı tarzı bireysel özgürlüğe açık bir yol açan ve Anadolu üzerindeki gelişmelerle bu gelişmeleri üç bin yıl boyunca hazırlayan, Hurriler ve Hititlerden Medler ve Perslere kadarki süreçtir. Tarihin diyalektiğinin bu tarzda doğru kurulması, Batı uygarlığına giden yolun doğru anlaşılması açısından da büyük önem taşımaktadır.
Doğu-Batı ilişkilerinin daha gerçekçi anlaşılması da buna bağlıdır. Batı tarihçiliğinin bu bağı tam kuramaması ve bu konuya yeni yeni eğilmesi büyük bir eksikliktir. Fakat bu eksikliğin giderilmeye çalışılması da önemli bir gelişmedir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER