NASIL YAŞAMALI? II CİLT -143.BÖLÜM
Düşman “Sağmal İnek” Politikasını Uygulamak İstiyor
Yaşam dersi çok önemli. Sen dilediğin gibi yaşayamazsın ki! Her şey ortada, düşman sana “kıro” diyor, seni ne halk ne de birey olarak kabul ediyor. Ülkemizdeki savaş koşullarına bakıldığında görülen günlük uygulamalarda ne savaş kurallarına ne de yaşam kurallarına uyulduğudur. Hiçbir şeye benzemeyen bir uygulama var. Bunlar sadece bana değil, her şeyimize uygulanıyor. Şimdi bu gerçeklikleri görmeden nasıl militan olduğunuzu söyleyeceksiniz? Bunları kendinizi eğitip-eğitmeme konusunda daha tam kararınızı bile veremediğiniz, kendinizi neden-niçin eğitmek zorunda olduğunuzu kendinize yedirmek istemediğiniz için söylüyorum. Ama ben de sana; “sen bu halinle bir hiçsin, çok bitiksin, kendi başına belasın, düşman sana metelik kadar değer vermiyor” diyorum. İşkencelere, uygulamalara bakın sizlere ne kadar değer verdiğini göreceksiniz. Bütün bunlar size gerçekleri öğretmeyecekse ne öğretecektir? Benim durumum ortada.
Nasıl yaşamaya çalıştığımı kendiniz görüyorsunuz. Kendimi gece-gündüz veriyorum, ortaya seriyorum. Eğer bunlar da sizler için bir anlam ifade etmiyorsa gerçekten birer çılgınsınız. Dinde de “Allah sizin şerinizden insanı korusun” derler. Aslında sizlere büyük yaşam hatası yapıyorsunuz da demeyeceğim. Bazıları size bu yaşamı yakıştırdı, bu yaşamı alıştırdı, ama belki de bunun farkında bile değilsiniz. Bu beşikten beri böyle. Bunlar sizin gerçeklikleriniz oluyor. Ben kıyamet de koparsam, sınırlı bir etkiye yol açabilirim. Ama sizi böyle yaşatmak isteyen düşman bile, öyle bir noktaya geldi ki “ben sizi böyle yaşatmam” diyor. “Sağmal inek” politikasını uygulamak istiyor.
Öncelikle ineği sağmak için yem gerekiyor, ama yemi bulamıyor. Kaburgaları birbirine geçen sağmal inek durumundasınız. Sömürgeciliğe süt verebilmeniz için bile yeminiz olmalı. Adam size yem bile, yani hamal işini bile veremiyor. Sömürgeciler; “kaburgaları iç içe geçmiş, kemikleri birbirine değiyor; böyle bir sömürge ineğini ne yapalım” diyorlar. İşte işkencenin diğer bir tarifi de budur. Peki, niçin ineğe böyle vuruyor, öldürüyor? Çünkü inek gereksizdir, artık bir şey veremeyecek duruma gelmiştir de ondan. Artık onun işine yaramadığınız için kolay işkence yapacak, kolay vuracak, kolay mezara gömecek.
Birey olarak kendinizi neden savunamıyorsunuz? Niçin her tarafınız birbirine geçmiş? İşte bu inek politikasını iliklerinize kadar yaşadığınız için bunu yapamıyorsunuz. Ayrıca semirtilmiş bir inek de olabilirsiniz. Belki bazıları iyi süt verebilir de. Kimdir onlar? İşte o sömürgeciliğin kapısında işbirlikçiler var; koruculara da keçi-koyun dersek, diğer büyükleri Hikmet Çetin, Cevheri vb'dir. Bunlar bir anlamda en sağlam (belki de yüz kilo süt veren) ineklerdir. Veya sömürgeciliğin koçları da boğaları da korucu başları da diyebiliriz. Ama işte hepsinin ipleri sömürgeciliğin elinde. Şimdi bunlar gerçek ve tehlikeli yaklaşımlardır. Bütün bunları bir türlü kendini terbiye etmeye karar vermemiş kişiler için söylüyorum.
Yaşamayı siz kolay mı sanıyorsunuz? Diyorum ya; benim gibi bir kişi yedi yaşından beri yaklaşık kırk yıldır kendini böyle ele alıyor. Beni çok beğenin, ya da çok akıllı bulun demiyorum. Siz aşka gelmiş, benim adımı yükseltiyorsunuz. Ben kendimi öyle görmüyorum, ama kül yutmak da istemiyorum. Bir çocuk kadar şenken, bir bilim adamı gibi de her zaman objektifim. Yine bir peygamber gibi ilhamla yaşamak isterken, bilimin inceliklerini hesaplaya hesaplaya, ölçe ölçe adım atanlardanım. Bir şövalye gibi hep kılıç sallamak durumundayken, bir vaazcı gibi her an dilimi kullanarak, en güzel sözleri söyledim. Belki de hâlâ yaşamı tam anlamıyla çözmüş değilim. Ama size bakılırsa, siz zaten beşikten itibaren mükemmel yaşıyorsunuz. Anlayan kim? İkide bir “şuram sağa burktu, sola burktu”, “şu tarafım şöyle çıktı” diyen kim? Her gün kendini suçlayan, bir tek doğru sözün, eylemin sahibi olmayan kim?
Ben hiçbir zaman ağlamadım, kimseye yalvarmadım, rica etmedim, boyun eğmedim. Hiçbir zaman düşmanıma, yine dosta, “zavallıdır, fukaranın tekidir” dedirtmedim. Bu yakıştırmalara uygun en ufacık bir belirti sergilemedim. Kendimi tanıdığımdan beri hep mükemmel, olağanüstü, sınırları zorladım kendimi dayattım, kendimi kabul ettirdim. Bu, anlamlı bir yaşam tabii. Düşman kesinlikle davranışlarımdan kötü bir şey bulamaz veya kolay kolay alay edemez. Şimdi bu ölçüleri kendinize uygulayın. Neye, kime çalıştığınız belli değil. Umut mu veriyorsunuz, ihanet mi ediyorsunuz, ihanet mi ettiriyorsunuz, kayıp mı ettiriyorsunuz, kazandırıyor musunuz, niçin, nereye, nasıl sorularına verecek cevabınız yok. Zaten sormayı da bilmiyorsunuz ki! Yaşam hatası, hata da değil yaşamın büyük çarpıklığı böyle vücut bulmuş. Ben bile kendimi bu kadar beğenmedikten sonra, sizi kim beğenecek? Bu kadar çabayı bile yeterli görmüyorum.
Zaten benim yapabileceğim en büyük iyilik de bu doğrularda ısrar etmektir. Bu kadar toptan bir akılsızlar, çılgınlar gerçeği karşısında ölçüleri insan adamakıllı savunmalı. Tek saygılı bir kişi, bir yol arkadaşım yok ki. O zaman ben tek başıma da olsa doğrularda ısrar edeceğim. Akıllı derken lafta “tamam tamam, anladım aldım” deyip ölüme koşanlardan veya arkamızdan her türlü utanmazlığı yapan, kendini bir şey sananlardan bahsetmiyorum. Belirlediğimiz ölçüler var, ona göre bir devrimci kişilik olunmalı. Eğer yaşıyorsak, böyle kolay yenilme ve hatta kolay ölüm olmaz.
Benim ölçülerime göre yaşamak istiyorsanız kesin başarı çıkmalı ortaya. Böylesi de kolay kolay çıkmıyor. Temel yaşam dersini anlamamışsa, niçin, nasıl, neyle yaşamalıyız, temel sorularını bile soramıyorsak gerçek yaşama nasıl ulaşılacak?
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER