TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (184.BÖLÜM)
Anlamak, es geçmek veya kendini kandırmak için değildir. Anlamak; gerçekten yapılması gereken şeye anlayış düzeyinde açıklık getirmektir. Anlamasını bilmek en az halledilen sorunlarımızdan biri olmaktadır. Bu aslında önemlidir. Bu aynı zamanda sözünün gereğini yerine getirme gücünde olmak demektir. Öyle sanıyoruz ki, “Anlıyorum, ama gereğini fazla yapmıyorum” demek, her türlü olumsuzluğun, düşkünlüğün, iflah olmazlığın, çapsızlığın ve kişilik olarak utanmazlığın başladığı noktadır.
Arkadaşlar büyük ölçüde “Anlıyorum, ama gereğini yapmıyorum” noktasında kaybetmektedir. Anlayış biraz gelişmekle birlikte, bunun pratik düzeyini tutturamamak kötüdür. Anlayabilmek kesinlikle değişebilmekle birlikte olmalıdır. Gerçeklerimiz söz konusu olduğunda, büyük anlama beraberinde büyük değişmeyi getirmek durumundadır. Çarpıcı anlamalar, mutlaka çarpıcı gelişmelere yansımalıdır. Arkadaşlar işte burada kendilerini çözümleyeceklerdir. Biz gerçekleri çok tartıştık ve birçok doğruyu ortaya çıkardık. Şimdi bunlar etkilidir. Ama doğru yürüyüşün komutası hala oldukça hastalıklı, yetersiz ve gafildir. Kuşkusuz bu durum insanımızın içine düşürüldüğü ortamın etkilerine bağlanabilir.
Ancak önderler de daha attıkları ilk adımdan itibaren bu etkileri başarıyla göğüsleyebilen adamlardır. Bunu anlamak zorundayız. Kişi bu etkileri göğüslediğinde önder olabilir.Yoksa ortada engellerin bulunduğunu, içerden ve dışarıdan bazı engellerin hep kendisini oyaladığını söyleyen adam önder olamaz. Ne yazık ki iç ve dış engeller bir çırpıda bütün arkadaşlarımızı alabildiğine etkilemekte, bunlar daha başından önderlik şansını kullanamama durumuna düşmekte ve üstelik bunu normal karşılamaktadır. İşin asıl tehlikeli yönü de buradadır. Biz Kürt sorununun çözümünü belli bir noktaya kadar getirdik. Daha çok da kendi sorumluluğumuzu kullanarak, geldiğimiz noktaya kadar olan durumu hem anlaşılır kılma ve hem de pratik bir olgu olarak dayatma gücünü gösterdik. Ancak arkadaşlarımızın bundan gerçekten ne kadar pay çıkardıklarını söylemek güçtür.
PKK’nin gelişimini bir yoğunluk olarak kavramaları hayli tartışmalıdır.Önemli ölçüde iflah olmazlık ve gaflet yaşanmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, partimizin örgütsel gelişmesi üzerinde düşmanın gölgesi bazı öğelerce sanıldığından daha çok temsil edilmektedir. Görünürde düşmana karşı şiddetli bir direnme içinde olunmasına rağmen, gölgelerinin farkedilmesi zor olmaktadır. Düşmanın gölgeleri, etkileri ve yansımalarıyla mücadele çok zayıf kalmakta ve bu konuda gafil davranılmaktadır. Açık cephedeki savaşta belli ölçüde direngenlik gösterilmekle birlikte, düşmanın daha dolaylı ve kendini biraz daha gizlemiş biçimlerine karşı gaflet gerçekten büyüktür. Hele düşmana hizmet eden etkiler söz konusu olduğunda, yüzyılların bu etkilerini ayrıştırmak ve bu etkilerden uzaklaşmasını bilmek daha da zor olmaktadır.
Kendisini özellikle PKK’nin örgütsel gelişmesine dayatan tasfiyecilik çabalarının durumunu çok kısa bir biçimde özetlemek gerekir. Kuşkusuz tasfiyecilik başlangıçta düşmanın tek yanlı iradesinin gerçeklerimiz üzerinde her düzeyde tek söz söyleme ve yaptırım gücünde olması biçiminde başlar. Açık bir biçimde gerçekleştirilmek istenen ulusun ve halkın tasfiyesi çabaları mücadeleyle aşıldığı oranda, tasfiyecilik içe yansır ve dolaylı biçimlere bürünür. Bir öncü ortaya çıktığında, öncü üzerinde gölgesini bırakır. Bilinçli olarak hazırladığı bazı öğeler veya dolaylı etkilemeler yoluyla etkinliğini sağlamaya çalışır. Düşmanın dolaylı etkilemeleri bilinçli bir biçime dönüşebilir. Düşman bunu her cephede geliştirebilir. Kürt gerçeği söz konusu olduğunda, bu daha da ağdalı ve yoğun bir hal alır. Birçok özgürlük atılımı boşa çıkarılır. Kendi deneyimimizde de oldukça anlamlı bir biçimde bu tür durumlarla karşılaşıyoruz. Şimdi uzun boylu değerlendirmelere girmeden önce şunu söyleyeyim ki, partimizin temel alanlarda yoğunlaşan mücadelesine paralel olarak, tasfiyecilik de benzer bir yoğunlaşmayla etkisini göstermiştir.
Tasfiyecilik dağda, zindanda, silahlı mücadelede ve yurt dışında uygun biçimlenişler tarzında hayli çaba harcamıştır. Tasfiyeciler iç içe veya aralarında bağlantı olmaksızın, değişik gerekçelerle ortaya çıkıyor, kimi zaman kendi aralarında uzlaşıyor, kimi zaman ayrışıyorlar. Ama bir bütün olarak partinin özünü dönüşüme uğratmada ve boşa çıkarmada ortak bir rol oynuyorlar. Bazen aralarında birleşerek, bazen karşıt kutuplarda seyredip birbirlerine karşı tavır alarak bunu yapıyorlar. Biz her önemli gelişme aşamasında bunları gördük. Bu tip tasfiyeci eğilimler PKK’nin kuruluş aşamasında kendilerini nasıl gösteriyorlardı? Bunlar ya gözükara bir kariyerizm biçiminde, ya ilgisiz ve iddiasız bir yaklaşım sergileyerek, ya da kendilerini her türlü yetmezliğe açık tutup, bunu normal sayarak kendilerini ortaya koyuyorlardı. Zamanında işe doğru yaklaşmak ve işi doğru kavramak yerine, en az bilinç ve çabayla işe koyulmak, kapıyı sonuna kadar tasfiyeciliğe açık bırakır. Aşırı kariyerist duygularla işin içine yerleşmek kesin olarak tasfiyeciliğe götürür. İnançsız ve iddia sız bir konumda olmak da yine her türlü tasfiyeciliğin temeli olur. Bunları baştan itibaren gördük. Dökülmeler ve kolay çözülmeler daha çok bu temelde ve bu özellikleri gösteren öğelerde yaşandı. Bunlarla grup aşamasında, partinin kuruluşunu ilan ettiğimiz dönemde ve bazı eylemleri gerçekleştirme dönemlerinde karşılaştık. Böylesi dönemlerde ne düşmanın bilinçli çabalarını fazla arayabiliriz, ne de bu çabaları çok önemli görebiliriz.
Bu anlamda 1978 yılındaki parti ilanı biraz daha yoğunlaşma, partiyi biraz daha yoğunlaşmış olarak karşılamaydı. Ama bu tasfiyecilik için de bir dönüm noktasıydı. Israrla devrimci örgütlenme hattına gelememe, hiç de emeği ve çabası olmadığı halde var olan gelişmeyi kendi tasarrufu altına alma veya atılan adımın ciddiyetini bile kavrayamama ve bunun inancını gösterememe kendini ele veriyordu. 1982 yılında ülkeye yeniden dönüş atılımını yapmanın çabalarını yoğunlaştırdığımızda da ortaya anlamlı gelişmeler çıkıyordu. Cezaevlerindeki direniş ölüm kalım aşamasına gelip dayanmıştı. Yine ülkeye dönüş hareketi çok önemli bir aşamaya ulaşmıştı.
Burada karşımıza çıkan tasfiyecilik, özellikle yurt dışında ülkeye adım attırmama konusunda çok iddialıydı. Özellikle II. Kongre’de sinsi ve planlı hareket etmiş, başarı için oldukça çaba harcamıştı.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER