NASIL YAŞAMALI? II CİLT -98.BÖLÜM
Genç bir kızın mal-mülk durumuna düşmesini bir türlü kabullenemiyorum Önderlik gerçeğinin kendini yürütmesinde bu yön oldukça çarpıcı, hem de sizlere rağmen, bunu büyük bir ustalıkla geliştiriyor. Binlerce genç kız ve genç delikanlının özgür ve eşit birliktenliğine bu kadar dikkat etmek ve ilişkiler düzenine hâkim olması gereken ölçüleri vermek, aslında büyük ulusal-demokratik ifade tarzı ve savaşımıdır. Aynı zamanda özgür duyguları geliştirmektir.
Büyük bir savaş ve Mem û Zin örneğinde geliştirilemeyen aşk düzeyini Kürt gerçeğinde yakalamaktır. Bunları önceden planladım, geliştirdim demiyorum, ama ulusal gerçekliğe bilimsel yaklaştığım için, çok radikal bir demokratizmi esas aldığım için bir baktım ki, benim yürütmekte olduğum çaba bu sonucu doğurmuş. Genç bir kızın hemen mal-mülk durumuna düşmesini, bir türlü duygularıma yediremiyorum. “Dirilişin Öyküsü”nde ona benzer bir hikâye var: Köy kızının gelin olması ve daha bir hafta geçmeden gelinlik statüsünü ciddiye almamam. İşte onunla oyuna devam etme isteğimi söylemem. Bu neyi ifade ediyor; o feodal bir evlilik yapıyor ve bu evlilik kişiyi özgür yaşamdan, çocukluk döneminin oyunlarından çekiyor. Daha o zaman bile evlilikte birçok şeyin kaybedildiğini görerek tepki ortaya konuluyor. Evlilik kurumuna karşı çekinceli yaklaşım var.
Kadın konusunda ailenin dayattıkları büyük kuşku, büyük çekingenlik yaratıyordu. Ama diğer yandan kadın ilgisi de var. Kadın ilgisini kesinlikle salt bir toplumda anlaşıldığı gibi hemen “erkekliğimi ispat edeyim, cinsel tatmini sağlayayım” diye ele almıyoruz. Sanki bir bulmaca gibi yaklaşıyorum, “acaba içinde ne tehlike var, acaba nereye götürebilir” diyorum. Bu konuda hayli duyarlı olduğum kadar, soru işaretleriyle yaklaşıyorum ve kendimi bu kurumlaşmanın tehlikesinden kurtarmaya çalışıyorum. Böyle kuşkulu, eleştirel yaklaşım, kadın ilişkisinde özgür ölçülere dikkat etmeye götürüyor ve kurulan ilişkilerde kaybetmemek için büyük bir savaşıma yol açıyor. Eğer kaybedilse ya kölece ya da çok tepkici bir tarzda ilişkinin üstesinden gelinmeye çalışılsa PKK ortaya çıkarılamayacak.
PKK'nin de ortaya çıkamaması, toptan bir ulusun yitirilişi demektir. Bir de 12 Eylül koşullarında düşünülürse, tamamen tükeniş, sadece bir parti değil, ulusun kayboluşu, tarih sahnesinden bütünüyle silinmesi demektir. Büyük hassasiyet bu konuda kendini ortaya koyuyor. İlişkinin devlet işbirlikçiliğini, aristokrat ölçülere yakın özelliklerini, burjuvalaşmaya yüz tutmuş konumunu dikkate alıyorum. Olası devrimci değerleri gözetiyor ve bu ilişkiyi oldukça siyasi temeli ağır basan bir biçimde kavramak istiyor. Aynı zamanda “kadın ilişkisidir” deyip kendini yitirmiyor. Duygu olmasına rağmen, teslim olmuyor, kendi kendisiyle büyük bir savaşımı yaşıyor, adeta kaçıyor, ama yine de bırakmak istemiyor. Çünkü işin içinde devlet var, işin içinde geri-eski toplum, yine işbirlikçi burjuvazi veya Kürdistan'ı bitirmeye azmetmiş bir yaklaşım var. Diğer yandan kadında eğer kurtarılacak yüzde bir yanı varsa ona ilgi var; bir yerde bu, yurtseverliğe ilgidir. Eğer olursa ne iyi, olmazsa savaşım var ve bu savaş isabetlidir. Çünkü bu Kürdistan'ı bitiren bir ilişki. O işbirlikçilik türü görülmezse, görülüp de hesaplaşılamazsa kesinlikle ne PKK ortaya çıkar ne de PKK'nin savaşımı. Bilimsel olduğu kadar iradedir ve olumluya yüksek değer biçmesi kadar olası düşman özelliklerine karşı da hayli uyanıktır.
Sonuç; bu savaşım eşine ender rastlanan bir sonuca, PKK'nin zaferine, ulusal kurtuluşun çok önemli bir aşamasının yaşanmasına ve kadın kurtuluşunun, yine halk demokrasisinin ileri bir gelişme aşamasına kavuşmasına yol açıyor. Bu çözümleme biraz daha geliştirilirse kendi içinde yüzyılların gericiliğiyle hesaplaşması var. Hepinizin özlemleri ve umutlarıyla olduğu kadar, gerilikleriyle de savaşımı var. Tam bir ulusal savaşım. Bizim büyük yaratıcılığımız biraz da burada gizli. İki kişinin ilişkisi biçiminde olayları ele almıyoruz. İlişkileri ulusal boyutta ele almak siyasi sonuçlarını kesin göz önüne getirmek, örgüt-savaş bağını kesin gözetmek ve bu temelde bireye yaklaşmak şarttır. Sizinki bu yaklaşımın tersinedir ve bu yüzden kaybediyorsunuz.
İkili ilişkilerinizi siyasallıktan, örgütsellikten, tarihsellikten müthiş koparıyorsunuz, çekiyorsunuz, bireyselleştiriyorsunuz, mülkleştiriyorsunuz ve sonuçta bu ilişkiyle kendinizi bitiriyorsunuz. Kaybetmenizin en önemli nedenlerinden biri de budur. Bir de ilişkileri inkâr ediyorsunuz, ilişkilerin saptırılmasına rahatlıkla yönelebiliyorsunuz. Duygularınızı ifade edemiyorsunuz, yüceltemiyorsunuz, dönüştüremiyorsunuz. İki yüzlülük yapılıyor, bir ilişki, bir duygu üzerinde kırk yıl yatılıyor. İlişkiyi çözümleme yok, çıkarına denk gelmiyorsa inkâr ederek kurtulmak istiyor. Ve böyle yaşıyorsunuz. Fırsat buldunuz mu da “ya davulcuya ya zurnacıya varma” denilen hikâye gerçekleşiyor Nedir o? Ölçüsüz düşmanın her türlü burjuva özellikleriyle uzlaşma, hatta emrinde savaşma. Genç bir kızın fırsat bulur bulmaz hemen bir gönül ilişkisine kendini kaptırması bu anlama gelir.
Ölçü yok, düşünce yok. Çok yüzeysel, yaşamdan çok kopuk, ölü gibi. Bu da en az diğer uç nokta kadar tehlikeli. Genç bir kız ölü olamaz. Dirilişin temsilcisi, sevgi kaynağı, çekici ve yakıcı olacaktır. Çoğu genç kız bu konuda tam bir ölü gibi, hatta kokuşmuş. Bu kişiliklerle hangi devrim, hangi yaşam özgürce inşa edilebilir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER