SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II -353.BÖLÜM
Halen kutsallıkta çok direnen Urfa kültüründe, aslında en büyük ihaneti kutsallığın yediği anlaşılmaktadır. Köleci ve feodal zorbalıkla yalan düzeni, kutsallığın içini boşaltmıştır. Bu yüce ve çok büyük anlam yüklü kavram, egemen ve sömürücü karakterleri sürekli gelişme gösteren lanetlilerin işgaline uğramıştır. Tersyüz edilmiş bir durum doğmaktadır. Kutsallığın gerçek içeriği lanetliler olarak damgalanırken, gerçek lanetliler de kutsallık sıfatına bürünmektedir. Emeğin sahipleri lanetli konuma düşürülürken, Nemrutların ardılları kutsallık postuna sımsıkı yapışmaktadırlar. Kentin içi ve taşralı işbirlikçileri, binlerce yıldır gerçek kutsallık değerlerine ve sahiplerine karşı hain bir ittifakı kurmuş bulunmaktadır. Bu ittifakı iyi çözümlemek gerekir.
Bu ittifak çözümlenmedikçe, Urfa ve yöresinin görkemli geçmiş insanlığıyla, tüm kutsallıklarıyla, peygamberleriyle ve onların sayısız izleyicileriyle buluşması mümkün olmayacaktır. Kutsallık düşmanları, kutsallık postu altında emeğe ve halklara karşı nasıl bir ihanet içindedirler? Sümerlerden beri bu oyun nasıl sürüp gelmektedir? Bunun ipuçlarını vermeye çalıştık. Bunlar gittikçe marjinal duruma düşmüş hain kesimdir. İhaneti hem etnik kökenli halk gruplarına, yani emekçilere, hem de kutsallıkla yüklü kültüre karşı işlemektedirler.
Tüm güçleri; köleci merkezlerle kurdukları işbirliğidir, baskı ve işkence yöntemleridir, mancınıkla ateşe atma tehdididir. Bu gücü, ideolojik özü boşaltıp, biçimini kafalara geçirmelerinden almaktadırlar. Bunların kesinlikle ne ana tanrıça diniyle, ne İbrahim’in diniyle hiçbir ilişkisi yoktur. Dini hiç tanımazlar. Bunlar dini bir korkutma aracı haline getirmişlerdir. Sümer rahiplerinden daha tehlikeli sahte tanrılar peşindedirler. En çok din, tanrı adını ağızlarına alırlar, ama bununla tarihsel ihanetlerini gizlemek isterler. Urfa ve din ilişkileri başlı başına bir inceleme konusu olmalıdır. Rahatlıkla şunu belirtmeliyim: Kutsal gerçekler o kadar ihanete uğramıştır ki, bu dindar kenti öncelikle bu sahte dindarlardan arındırmak gerekir. Dine bu kadar ihanete yeter denmeli, Sümer rahipler düzenine son verilebilmelidir. Bilinçli olup olmamaları hiç önemli değildir. Bu katmerleşmiş bir durumdur, en güçlü bir halkadır. Merkez ve taşralı işbirlikçileri, ağa, mir, reis ve şeyh kalıntıları, bu insanlık beşiğinde artık birer zehirli akrep gibi zehir üretmektedirler. Zehirledikleri yeter olmalıdır. Bunlar yörenin o güzelim halkına ve kültürüne hiçbir şey vermedikleri gibi, sürekli inkar içindedirler. Bin yıllardır sürekli yedikleri halde, hiçbir şey veremez durumdadırlar.
Urfa’nın çok lezzetli gıdalarını köleci merkezlere hep hediye ederler. Şimdi uçaklarla bütün dünyaya da paketliyorlar. Ama Urfa ve yöresi iliklerine kadar yoksul, aç ve işsizdir. Dünyanın en eski ve en verimli topraklarında bu durum yaşanmaktadır. Dillerin, kültürlerin en geliştiği yerde, halkın dili ve kültürü tanınmaz ve ifade edilmez haldedir. Ama hainleri bülbül gibi konuşur ve yozluğun kültürel şampiyonluğunu yaparlar.
Tanrıların, tanrıçaların seslerini, müziğini, trajedi ve ezgilerini ucuz piyasalık meta araçları haline getirirler. İhanet şiştikçe şişmiş, zenginleştikçe zenginleşmiştir. Halk, yoksul ve dilsiz düştükçe düşmüştür. Urfa yöresinde bu çelişki en had safhada ve katmerli bir özelliğe sahiptir. Halkın kendi öz varlığına yabancılığı en karanlık bir aşamadadır. Tarihin başlangıcındaki kutsallık ve lanetin anlamı tersine çevrilmiştir. Tarih gelişimin başlangıcı olarak değil, tersine gidişin sonuna dayanmış; kutsallık lanetin yerine, lanet de kutsallığın rolüne geçmiştir.
Bu çelişki 20. yüzyılla birlikte daha da katmerleşerek sürecektir. Adeta boydan boya bir lanetli yüzyıl olarak kendini tüm yaşam gözenekleri üzerine kapatacaktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER