NASIL YAŞAMALI? CİLT–II (69.BÖLÜM)
Başlangıçtaki çok iddiasız, çok zayıf pamuk ipliğine bağlı diyebileceğimiz bir ilişki nasıl sadece bir halkın, bir ulusun değil, giderek bütün insanlığı etkileyebilecek güçlü bir ilişkiye dönüşüyor. Kürdistan'da bu anlamda zaten toplumun çözümlenmesi anlamına gelir. İnsan ilişkileri kapatılmamakla kalınmıyor, çok zayıflatılmış, özden boşaltılmış, yabancılaştırılmış, sosyal, siyasal, toplum ve halk lehine sadece bitirilmekle kalmıyor düşmana belki de bir hayvandan daha fazla hizmet edecek konuma getirilmiş. Ve bu her düzeyde söz konusu.
Ekonomik olarak çalışırken bir hayvandan daha fazla sağılıyor, bir inekten daha fazla sağılan bir sömürgecilik söz konusudur. Siyasal düzeyde alet olurken en değme düşmanın kendi ulusundan ve sınıfından, askerinden daha fazla ona asker oluyor. Siyasal düzeyde uşak bir tiple şekilleniyor. Buna da sadece kendisi olmaktan çıkma yetmiyor bir de kraldan daha kralcı olma söz konusu. Yüzeyseldir, derinlikten yoksundur. İlişkiler muğlâktır. Hangi amaca hizmet ettiği fazla belli değildir, dalgacıdır, sahtedir, iddiasızdır. Üzerinde güçlü duygular, sevgiler yaşanmasına asla fırsat vermez. Yüzeysellik, yaşamın kararından geçme, teğet geçme her ilişkiye damgasını vuran hususlardır. Manevi olduğu kadar maddi doyum vermez. Söz gücüyle eylem gücü arasında herhangi bir irtibata bu ilişkiler yer vermez. Boş sözlerle, boş pratikler dolap beygirinin kuyu etrafında dolaşmasına benzer bir yaşam çizgisi. Her sözün ağızdan çıkan bir laf olmaktan öteye bir değeri kalmaz. Ve bütün bunlar yaşama büyük bir saygısızlığı ifade ediyor. İlişkilerde büyük saygısızlık, seviyesizlik söz konusu.
Özellikle ülkedeki bu ilişkiler kaosunun veya ilişkilerin içinde bulunduğu büyük olumsuz zemini parçalamak için sarf edilen çaba izlenmeye değer. Romanın başkahramanı diyebileceğimiz öğe bütün bu yönleriyle iyi izlenmek durumunda. Bütün toplumsal ilişkileri hem anlama hem de yıkma biçiminde büyük bir çaba harcanıyor. Bu aynı zamanda en büyük eylem oluyor. Hangi ilişkiye el atıyorsa çürüme var, kötü bir koku var. Ve elle tutulacak yanları yok. Aile ilişkisine el atıyor, köylülere, kentlilere, kadın ilişkisine, arkadaş ilişkisine. Orada fazla umut, dayanak bulamıyor ve büyük bir çaba ile aşmaya çalışıyor. Bu da ilişkilerde devrimci bir süreç oluyor. Mevcut ilişki ve ilişkisizlik düzeyiyle tatmin olmadan yeni ilişkilere büyük tutku, büyük açılım iradesi çok önemli. Mevcut ilişki düzeyini hor görme, onlara takılmama büyük rol oynuyor. Daha çocukluktan itibaren girilen diyaloglar, yapılan başkaldırılar var. İsyancılığın daha bu yaşta gelişmesi dikkate değer. İlk isyanlar nasıl gelişmiş? Aile çerçevesinde, köy dahilinde gelenekselliğe başkaldırı, yine dinle ilgilenme, dinsel gelişmeyi ve belli süreç içerisinde girilen bunalım. Tanrı duygusunun yarattığı büyük bunalım ve onu aşma, felsefeyle tanışma ve bu din felsefesiyle ilgilenmenin yarattığı bunalım. Bu bunalımdan çıkışın diyalektik-materyalist felsefeyle bağlantısı.
1970'lerde biraz bunlar yaşanıyor. Bu anlamda bu yıllar din ve felsefede kendini değerlendirme ve çözmeye götürme yılları oluyor. Çok yetersiz ve karmaşık dinsel ve felsefi çabalar, diyalektik-materyalist felsefeyle çözümü biraz buluyor. Daha çok bu yıllarda önem kazanan ideolojik boyut oluyor. Pratik yaşamda ilişkileri yok denecek kadar az. Tanrı yolunda felsefi düşünce, diyalektik düşüncede bir gelişme sağlanmak isteniyor. Dikkate değerdir bu yönlü gelişmeler. Somut sosyal yaşama fazla ilgi yoktur. Bir nevi manevi yaşam etkili, maddi yaşam sadece fiziki varlığı sürdürmek için var. Bu anlamda yaşam ilişkileri çok çeşitli yönleriyle yıkılan ilişkiler yerine derin etkisi ve bunalımlı ilişkiler kadar, yeniye çıkış yapılmak istenen ilişkiler ve ilişkilerin düşünceyle bağlantısı yaşamın düşünceyle irtibatı. Burada önemli olan herkesin geleneklere boğulma veya mevcut toplumsal siyasal statükoyu kolayca benimsemekle eskiye yenilirken devrimci öğenin bunda teslim olmama, geleneklere, statüye esir düşmeme, büyük bir kuşku, soru işaretiyle yaklaşma ve sınırlı da olsa, gücü tam yetmese de karşı koymayı sürdürme. Mevcut statükonun üstüne çıkma. Bu gücü gösteriyor. Bu yılları kader yılları olarak değil, ilkel anlamda devrimci değişme gelişme yılları haline getirme. Paraya yenilmiyor. Aileye yenilmiyor. Mevcut toplumsal statü içinde yer alma duygusuna yenilmiyor. Hatta tepki duyuyor hepsine. Bu yıllar gençlik yılları, çoğunun kendini kaybettiği yıllardır. Ve bizim de baş öğe olarak burada büyük bir bunalım içinde olmakla birlikte arayışına devam ediyor, sorgulamaya ve kendini aşmaya özen gösteriyor. Bu yıllarda varılan çözüm işte revanşta olan sosyalizmle tanışma ve bunda biraz yoğunlaşma.
Türkiye'de sosyal-şovenistlik sosyalizmin etkisi bir soru işaretidir ve çeşitli diğer ilkel milliyetçi grupların yaklaşımları soru işaretidir. Sosyalizmde yeni mücadele dönemine girilir kısaca. Bu yıllar 1970'lı yıllardır. Büyük sosyalist mücadele içinde büyük ideolojik mücadele ve bu ideolojik grubun oluşumu söz konusu oluyor ki, parti değerlendirmelerinde bunlara kapsamlı yer vardır. Malzeme hayli boldur, sıkıntı çekilmez. Dikkate değer veya çok dikkat çekici diğer bir husus burada şüphesiz mevcut ilişkiler düzeyine fazla kanmama, ciddiye almama, ama yeni ilişki dünyası içinde de güçlü bir temele veya gelişmeye sahip olmama, ama büyük çabasını da geliştirmeden geri kalmama gibi bir durum yaşanıyor. İnsan, bu anlamda ilişki demek oluyor. Yıktığı ilişki kadar yapmaya çalıştığı ilişki. Bunun özetidir. İlişki düzeylerinin kendisi her insanımızı genç yaşında yenilgiye götürüyor. Onları iddia kadar güçlü bir pratikten de yoksun bırakıyor. Tatminleri kadar tepkileri de fazla devrimci olmadığı gibi belki geleneklerin bile daha gerisinde faşizmin yozlaştırıcı parçalayıcı ve daha katı bir köleleştirici etkisine maruz bırakıyor.
Özellikle 1980'li yılların ilişkileri gençlik içinde daha da düzeysizleştiricidir. İçerikten yoksundur. Hatta bu yılların ilişkilerine çok havai ilişkiler demek de mümkündür. Hafif ilişkiler dönemi. 1970'li yılların ilişkileri daha kapsamlı ve devrimci kokuyordu, umut yüklüydü. Ama 1980 sonrası faşizmin de çabalarıyla karşı devrime de dayanan, silik, havai olduğu kadar basit tatminler, günlük tüketici ilişkiler, bir gün ötesini bile düşünememe. Bu da faşizmin ilişkilerdeki zaferi oluyor ve bu parti ortamına yansıyor. Gelen gençlerin lime lime olmuş hali, duygu ve düşüncelerinin paramparça olmuş hali, çok zayıf, cılız olması, dolaylı olarak faşizmin etkisinin tahripkâr sonuçları gelen bütün gençlerin ilişkilerinde görülüyor. Bu yıllar dediğimiz gibi örgüt, devrimci örgütün, devrimci hareketin yurt dışında geleneksel kalıpları daha köklü yıkmaya girişmesi. Özellikle dış ortamın düşman denetiminden daha uzak olması 12 Eylül faşizminin devrimci bir ortamda şekillenmeye fırsat sunması iyi değerlendiriliyor. Mahsum Korkmaz Akademisi tam bir laboratuvar niteliğindedir. Dev boyutlu bir ilişki laboratuvarıdır. Bütün yetmez ilişkiler, sahte ilişkileri açığa çıkarma, teşhir ve tecrit etme. Bunun yerine dev ilişkileri, bir insan soyundan bitebilecek dev ilişkileri açığa çıkarma veya nasıl olması gerektiğine dair belirlemeler yapma, çok ağırlıklı bir yer alabilir romanda. Zaten Akademi yaşamı bir canlı laboratuvardır, her gün bir roman gibidir. Diyaloglar var. Bu dönemin, her bir çözümlemenin roman gibi ele alınması vardır. Belgeli olduğu için de hayli katkı sağlayabilir.
Düzenin alternatifi burada ortaya çıkıyor. Kürdistan gerçeği değil sadece. Birçok ülkeden dostlar da geldiler, onlar da evrensel çaptaki gelişmeyi burada gördüler. Bir hafta kalanın “Kendimi bütün yaşamımda karşılaşamayacağım bir ortamda bulduğumu ve gelişmeyi sağladığımı söyleyebilirim” diyerek ayrıldıkları bir ortam. Yüzyıllardır ne kadar sahte ilişki, tutum, davranış varsa açığa çıkarılıyor, açığa çıkarılmakla kalmıyor, doğru yola sokuluyor ve bu çok sancılı geçiyor. Bu çözümleniş daha sonra ülkedeki kahramanlık atılımının başarıldığı yer oluyor. O ülkedeki 15 Ağustos sonrası biraz burada mayalanıyor. Derinleştirilmesi yine burada sağlanıyor ve yenilgiye giden bütün yolların kapatılması, zafere giden bütün yolların açılması buradaki büyük çözümleniş, ilişki kurma ve yıkma sanatının bir sonucu oluyor. Burada gerçekten bir roman yaşandı veya yapılan devrimcilik bir roman kadar kurgusaldır, yaratıcıdır. Toplumu adeta bir laboratuvara alıyoruz, bir maketini hemen her yöreden gelen bazı ilişki temsilcilerini sorgulamaya tabi tutuyor herkes ayna gibi kendini ortamda görüyor. Bütün çirkinliklerini, zayıflıklarını, yanlışlıklarını görüyorlar.
Özeleştiri veriyorlar, vazgeçiyorlar. Yeniye karşı kararlılığı belirliyorlar. Böylece yola koyuluyorlar. Bu yeni yaşam yolu oluyor. Yaşamın nasıl olması gerektiğine bir karar oluyor. Dolayısıyla Akademi ortamı çarpıcı bir tablo halinde sunulabilir. Şu söylenmiştir Akademide: “Burada çözümlenen an değil tarihtir, kişi değil sınıftır.” Doğrudur. Küçük bir grup gibi ilgilenilmemiştir, bütün tarihsel bilanço, döküm kadar en ücra köşesine kadar toplumun kendisidir. Demek ki, bir devrimci temelin derinleştirilmesi, onun usta çabası, onun yönlendirici iradesi, beyni, duygusu, tutkusu. Diğer yandan, gelen ve herkesten çalan, her anlama gelen en provokatif tutumdan alışkanlıkları, çatışması ve çözümlenmesi söz konusudur.
HALKLAR ÖNDER ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER