TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (161.BÖLÜM)
Şimdi bunlardan birkaç tanesi ülkede birçok bölgeyi işlemez duruma getiriyor. Örnekleri çoktur. Bunların tehlikelerinin çapı da az değildir. Her gün birkaç kaza yapılmaktadır. Bu kazaların çoğu bilinçsizdir. “Kazaya geldi” adı altında şimdiye dek ne kadar kadro kaybedildi? Bir kadronun yetiştirilmesi beş-on yılımızı almaktadır. Halkımızın yoksulluğunu göz önüne getirirseniz, bir savaşçı çıkarmanın ne denli önemli olduğunu görürsünüz. Bunların her gün var olanları kaçırtması ve kazaya uğratması vahim bir durumdur. Geçmişte bunu yeterince önleyememiş olduğunuz için hayıflanabilirsiniz. Ama önümüzdeki dönemin üzerine giderken, bu dayatma ve yıkımın tek bir değerimizi bile almaması için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Olayın gerçekleştiği zeminde önderlik çapında en ileri düzeydeki kararlılığı ve netliği, kararsızlığa ve karartmaya dönüştürmek istediniz. Belki de gafil olabileceğimizi sandınız.
Çünkü bu yapının ezici çoğunluğu gafleti yaşamaya yatkındır. Biz bile doğru yaklaşımı ancak birkaç gün sonra geliştirebiliyoruz. Bu, hem de en güçlü olduğumuz zeminde içine girdiğimiz büyük bir zayıflıktır. Dediğim gibi yine duygusallığa ve darlığa düşebilir, soruna eskiden yaklaştığımız gibi yaklaşabilirdik. Bu konuda ben bile güvence olmayabilirdim. Ben de insanım. Duygular ve düşünceler beni de bazı olumsuz ve yetersiz sonuçlara itebilirdi. Dolayısıyla bunu öyle basite almıyoruz. Bu kadar etkili olabilen bir olayın veya tutumun, bu biçimde ortaya çıkarılması gerçekten cüret isteyen bir şeydir ve üzerinde ısrarla durmayı gerektirir. Olayın sıradanlığına inanmak ve bir tesadüf olarak değerlendirmek gerçekçi değildir. Durumun bize yansıyan biçimiyle bu olay, bizi işlemez kılmaya çalışmanın son derece cüretkar ve alçaklıktan başka türlü değerlendirilmemesi gereken bir biçimidir. Bize dayatılan dünya başka bir dünyadır. Hayır, bizim de kendi dünyamız vardır.
Kısacası bunun öyle kolay bir şey olmadığını görüyorsunuz. Bir olguda, bütünüyle bir yaşamı netleştirmeye neden ihtiyaç duyuyoruz? Bu çözülen ve çözümlenen bir kişilik değildir. Burada karmakarışık ve karartılmış bir kişilik, entrika ve hile vardır. Olay bizi bu sonuca vardırtmaktadır. Kendisi hala sorgulamadadır; ne kadar bilinçli, ne kadar bilinçsiz olduğu, olayın ne kadar kaza olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Böylesi pek çok olay vardır. Birçok yoldaşımız intihara sürüklenmiştir. En değerli varlıklarımızdan biri elimizden alınmıştır. Bunda kasıt var mıdır, varsa ne kadardır? Bu adam kendisini taş gibi dayatmıştır. Tutum ve davranışlarıyla gittiği her yeri yıkmaktadır. Girdiği her yerde iz bırakmaktadır. Bu öyle bir günde ortaya çıkan bir durum da değildir.
Kürdistan tarihinde ne kadar olumsuzluk varsa hepsini biriktirerek parti içinde ısrarla yürütmenin kördüğümüdür. Bunun büyük kargaşasının ısrarla sürdürülmesini halletmeye çalışıyoruz. Bu anlamda Kürdistan gerçeğinin yüzde doksanını çözmek için çaba harcıyoruz. Rakam verirken kesin konuşmuyorum. Ama bu çok önemli bir durumdur. Bunun olumsuz özelliğini çözümlemeye çalışıyoruz. Yaşamamız kesinlikle bunu aşmamıza bağlıdır. Hemen belirteyim ki, bu sadece içimizdekilerle sınırlı değildir. Böylesi durumlar ulusal kurtuluş saflarında daha da yaygındır. Böylesi komplocu yaklaşımlar, hırsızlıklar ve çapulculuklar epeyce yaygındır. Bugün bu anlayış ve mantık bütün değerleri emperyalizme ve faşizme satmaktadır.
Dolayısıyla çözümlenen kişilik biraz da budur. Savaşta kaybetmek istemiyorsak, bu tutuma yükselmemiz şarttır. Tarihsel kişilik, aldatmayan, kargaşada ve karartmada yolunu şaşırmayan kişilik ortaya çıkmak durumundadır. Sizin yaşam tutkularınız vardır. Bu tutkulara gerçeklik kazandırılmak istenmektedir. Bu da sadece bu durumdan kurtulmaya değil, bir kurtarıcı gibi seviye tutturmanıza bağlıdır. Yine belirteyim; hemen hemen hepinize ya büyük bir duyarsızlık ya da kocakarı duygusallığı egemendir. Bu kurtarıcılıkla ilgisi olmayan düşkünce bir tutumdur. Temel bir eğitim devresine bir kez daha böylesi hatalı bir yaklaşım yeniden iflas etmeniz demek olacaktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER