KÜRT AŞKI-2.BÖLÜM
Ankara’dan yaptığım kurulma hareketi çözümlenmedi. İşte, Türk devletinin en büyük hatası. Tabii bu hata değil de bir mutlak kuralın gereğidir. Bu noktaya erişmiş bir Kürt tipinin kalkıp da böyle çok cüretkâr bir manevraya girişmesi, akla aykırı. Ama ben bunu yaptım. İşte, burada aydının her bakımdan kendini silahlandırması gerekiyor. Kaba anlamda omuzuna silah almakla aydın olunamaz. Aydınlanma düzeyi yakalanmamıştır. Gerçek aydınlanma gerilla zemininde gelişebilir. Bu da çok özgün ve yoğun bir çaba işidir. Buna silahın aydınlanması da diyebiliriz. Silah aydınlatmakla birlikte, mutlaka silahın da aydınlanması gerekli. Şu anda bizde silah biraz karanlık, fazla önü aydınlatılmış olarak çalışmıyor. Dolayısıyla hedefi tam tutturamıyor. Diğer silahlanma biçimleri de gerekli. Her şeyden önce ruhi silahlanma yok. Kurumuş ruhlar...
Duygularla yoğun uğraşan biriyim. Duygular düzeyi kültür düzeyinden zaten kopmaz bir bağ içinde. Endişeleriyle, korkularıyla, öfkesiyle, sevinciyle, üzüntüsüyle, acılarıyla, zevkiyle, böyle bir yumak halindeyim. Burada yapılması gereken diğer en önemli iş; güdüyle duygu arasındaki tarifi netleştirmektir. Duygu, güdünün yücelmeye başlamasıyla ortaya çıkar. Güdülerin esiri olmayı aşarsan, duygulanma düzeyine doğru ulaşmış sayılırsın. Birinci konak bu. Duyguları temel siyasal ve hatta felsefi-ideolojik esaslara bağlarsan ikinci sağlam konağa da ulaşmış sayılırsın. Şimdi bizde bu yok. Benim görebildiğim, aydın zemini olarak düşündüğümüz devrimci hareketin kendisinde bile müthiş bir duyguların sığlığı, hatta güdü düzeyini aşamayan arzular çok güçlü. Bu, aydın için oldukça önemli bir kriterdir. Bu güdüyü aşıyor. Aslında bu büyük bir devrimdir. Yapılabilse bireyde büyük bir gelişmeye yol açabilir. İkincisi, halkın temel siyaseti diyebilirim, o toplumun özgürlüğünün siyaseti de diyebilirim. Ona tamamen bağlanmış mı? Duygular yükselişe, yücelişe kalkmış ve temel siyasal amaca, iradeye bağlanmış. İşte, bu mükemmel bir aydınlanma diyalektiği. Kürt gerçeğinde, Kürt tipinde bunu fazla göremiyorum. Duygular, güdüler düzeyinden kurtulmadığı gibi, varsa biraz kurtulmuşsa güdülerden, ucuz hayaller, hiçbir sağlam siyasal esasa bağlı olmayan, ayakları havada... Yalan hayaller diyorum buna. Düzeyi yakalamayan hayaller, arzular çok. Bu sahte bir yücelme, tehlikeli bir yücelme anlamına geliyor. Doğru yücelme, mutlaka özgürlük siyasetinin gereklerine bağlanmalıdır. İşte, aydın bunu yapamıyor, adeta burada yok olmaktadır. Bu noktada benim yaşadığım çok tipik durumlar var. Kendimi çözmeye çalışan biriyim. Kendim sıkça, en çok kendimi kendime itiraf ettirmeye çalışırım. Gerçek güç kaynağım, bu güdüleri muazzam bir hareketliliğe sevk etmektir. Yücelmiş duygular beyni kesin etkiler. Beyin de duyguyu etkiler. Fakat daraltılmış, giderek güdülere indirgenmiş duyumlar, duyumsamalar hayvanlaşmaya götürür. Güdüleri inkâr etmiyorum.
Fakat güdüler duygusal ve düşünsel gelişme yönünde bir işleve sahip olmalıdır. Yoksa güdülere teslim olmuş düşünce bitmiştir. Duygusuz insanların beyni çalışmaz, güdüleri çalışır. Mesela, kişiliğe veya hepinize kısa bir eleştiri yapmak istiyorum: Örneğin, açlık güdüsü benim için müthiş bir siyasal hareketlendirme güdüsüne dönüşmüştür. Ama sizler maddi olarak bunu tatmin ettiğiniz anda iş bitmiştir. Dolayısıyla açlık güdüsüne yenik düşersiniz. Bizde açlık güdüsüne, doğru bir yükselişe cevap, tüm toplumun açlık gerçeğini görmek, tabii onun sömürgeci uygulamaların harap ettiği, üretim güçlerini yok ettiği, insan gücünü çalışamaz, üretemez duruma getirdiği gerçeğine kadar götürmek. Açlığın kaynağına kadar gitmek. Şimdi, ben bunu samimice yapıyorum. Kendi karnımı doyurmak için değil, burada tamamen toplumla bütünleştirmenin, mükemmel bir vicdani temsili, yani toplumsal vicdanın ta kendisi oluyor. İşte, farkımız burada. Benim için açlık, tüm toplumsal gerçekliğin maddi zeminini görmek demektir. Bu güdümü tatmin etmem bile, devrimci mücadelede halk adına ne kadar yaptığıma bağlı. Şimdi iyi yiyebiliyorsam veya yiyişim bana helal gibi geliyorsa, halkın üretim güçlerine felsefi, siyasi anlamda da olsa, bir açılım verdiğim içindir.
Halkın açlığını doyurmaya inandığım an, yediğim ekmeği veya giderdiğim açlık güdümün ancak bir anlamı olur. Şimdi bu çözümlerde mi sizde yok? Bireysel anlamda bunu çözmüşsünüz. Ama toplumsal vicdana ulaşmak anlamında hiç çözememişsiniz. İşte bu kısır bırakıyor.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER