SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (239.BÖLÜM)
I- KOMPLOLAR TARİHİ VE ÇIKARILMASI GEREKEN DERSLER
a- İlkçağ Komploculuğu ve Aldatan Mitolojiler
Komploculuk esasta bir sınıflı toplum olgusudur. Sert sınıf baskısı ve sömürüye karşı direnme durumundaki toplum güçlerini ince ve kaba yöntemlerle etkisizleştirmeyi amaçlamaktadır. İki yöntem hep geçerlidir: İdeolojik yanıltma ve kaba baskı sistemleri. Yerine göre biri veya diğeri, daha çok da iki yöntem birlikte uygulanmaktadır. İdeolojik sistem yeterince inandırıcı ve aldatıcı rolünü oynayıp düzeni sürdürürse, öncelikle tercih edilmektedir. Yetmeyince, muhalif doğup kendi inanç sistemini dayatınca, sert baskı dönemi son yöntem olarak ve tüm araçlarını devreye sokarak sonuç almaya çalışılmaktadır. Bu işi ilk ortaya çıkaran ve tarihe hediye eden, diğer birçok ilkte olduğu gibi yine Sümer uygarlığıdır. Tapınakta başarılmaya çalışılan en önemli iş, sömürü sisteminin insanlığa nasıl en iyi düzen olarak kabul ettirileceğine ilişkindir.
Sümer rahiplerinin yarattıkları mitoloji, bu yönde belki de insanlığın başına örülen en büyük komplodur. Öyle bir düşünce biçimi yaratılmaktadır ki, etkisi altına giren tüm insanlar adeta anadan doğma bir kul kesilmektedir. Her tarafı kuşatan tanrılar insan zihnine egemen kılınarak ve insanlar tanrılarının birer gönüllü hizmetkarı haline getirilerek, tarihte bilinen en büyük toplumsal çarpıtma ve sınıflaşma geçerli ve kabul edilebilir kılınmaktadır. Sümer rahipler, gök düzeninin tanrılarını sistemleştirip kendilerini yeryüzü temsilcileri ve daha sonra bizzat tanrı-krallar olarak ilan etmekte; efendileri en büyük dokunulmazlık içinde birer ilahi gerçeklik olarak yansıtıp zihinlere egemen kılmaktadırlar.
Tarih, bir anlamda bu ilk ve en büyük yutturmaca ve komplonun somut koşullara göre dönüşüm geçirmesi, yerleşmesi ve tüm toplumlara yayılmasının hikayeleri ve rivayetleri biçiminde bir gelişme olarak şekillenecektir. Tabii egemenler ve sömürücülerin tarihi olarak. Sümer tapınağını bu anlamda ilk komplo karargahı olarak da değerlendirmek gerçekçidir. Tanrılar ve kullarının mitolojik ifadeleri, bu konuda en çok incelenmesi ve çözümlenmesi gereken hususlardır. Özellikle tanrıların koordinatörü ve akıl hocası olarak Enki’yi çözmek hayli öğreticidir. Enki, adeta komploların tatlı bilgesidir. Tapınakta gerçekleştirilen komplonun en önemli bir parçası da kadın cinsinin düşürülmesidir.
Sınıfsallıkla cinsel ayrımın iç içe gelişimine ilişkin en çarpıcı anlatımlar, Sümer mitolojisinin önemli bir özelliğidir. İlk sınıflı toplumu gerçekleştirmeleri açısından, bu mitolojik özellik, kadının cins olarak düşürülmesiyle en eski sınıflaşmaya tabi tutulduğu biçimindeki değerlendirme doğrulanmış olmaktadır. İki bin yıllık egemenlik dönemlerinde cins ve sınıf köleliğinin oluşumu mitolojide ayna gibi yansımaktadır. Kadın daha yeni düşürülmeye çalışıldığı için, eski gücünün ne olduğu da dolaylı olarak anlaşılmaktadır. Mitolojide kadına yönelik aldatmacalar en çok tanrı Enki’yle dağ tanrıçası Ninhursag ve O’nun daha sonra ehlileşerek dönüşüm geçiren biçimi olan İnanna arasındaki kavga ve uzlaşmalarda görülmektedir.
Neolitik dönemin tanrıçası, adım adım Enki’nin sembolize ettiği erkek egemen toplum tarafından adeta yutturulmaktadır. Fakat İnanna’nın kolay teslim olmayan, akıl dolu mücadelesi de hayranlık uyandırmaktadır. Sonunda genel olarak insan köleliğiyle kadının cins köleliğinin başlangıç noktası olarak, Sümer toplumunda rahip tapınaklarında ve kral saraylarında gerçekleşmesi, uygarlık tarihinin en temel buluşu olarak zafer kazanıyor.
Kadın cinsinin, kendisinin düşürülmesi yetmiyormuş gibi daha sonra sistemin sürdürülmesinde en temel düşürme araçlarından biri olarak kullanılmasına sıra gelecektir. Tapınağa seçilerek ve eğitilerek doldurulan kızlar, düzen erkeklerinin avlanmasında en etkili malzeme olarak rol oynayacaklardır. Toplum böylelikle hem tapınağın yönetimine girer, hem de düşürülen tarafından düşürülür. En alçak komplo ilkin böyle düzenlenmektedir. İlk defa tapınakta iki cinsin köpeksiliği düzene muazzam güç vermektedir.
Daha sonra bu sistem tapınaktan ilk geneleve taşınır. Tarihte ilk genelevin kültür ve inanç merkezi olarak ünlü Nippur kentinde kurulduğunu görmekteyiz. Musakkattin denilen genelev, artık tüm toplumun kirletildiği bir batakhane rolü oynamaktadır. Toplum, düşürülen cins ve köle sınıfıyla bu bataklıkta bir daha çıkamamacasına debelenecektir. Hani şairin “başım bir daha beladan kurtulamadı” dediği tuzak, özünde bu düşürülüşte en çarpıcı ifadesini bulmaktadır. Hem tanrıçadan, hem doğal özgür insandan intikam alınmıştır. Erkek egemen toplumun efendileri tanrılaşırken, kulları önce tapınakta, sonra kerhanede bir daha başını beladan kurtaramayacak kadar bataklıkta boğdurulacaklardır.
Uygarlık tarihi aslında bu iki kurumun gelişmesi olarak kendini sürdürecektir. Rahip tapınağı, havra, kilise, cami vb. kurumlara dönüşürken; kerhane, özel ev, genelev, hanedan ev, köylü evi, kentli evi biçiminde ayrışarak sürüp gidecektir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER