TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (16.BÖLÜM)
III- sonuç: Çıkarılması gereken dersler Gerçekten bizde ulusal ve toplumsal zeminin olumsuz etkilerine bulaşmayan bir kişilik neredeyse olmadığı gibi, ağır hatalar ve yetmezlikleri yaşamayan öğelerimiz de çok azdır. Ama sorun bu gerçeğin tespit edilmesinden ziyade, görevler dayattığı ve koşullar elverdiğinde, bu eksiklikleri ve hataları giderme gücünü gösterememe ve bu temelde kendini yenileyememedir. Ayıp sayılan ve ısrar edilirse suç durumuna gelecek olan husus burasıdır. Başlangıçta eksikliklerin olmaması, bazı gelişmelerin yoğun hatalarla birlikte sağlanmaması düşünülemezdi. Ama pratik süreç geliştikçe, bunların aşılması gerektiğini hiç kimsenin gözardı edemeyeceği de açıktı.
Bu provokasyonun tasfiye pratiği geliştiğinde, provokatörün kendi deyişiyle yapının neredeyse dörtte üçünün bundan etkilenmesi söz konusuydu. Zindanda da binlerce tutuklu içinde bu provokasyona ve ihanete karşı kendilerini koruyanların sayısı bir elin parmak sayısı kadardı. Ama bir avuç da olunsa, çok kararlı bir direnme ve doğruyu dayatma bazen tarihsel bir öneme haizdir ve gerekleri mutlaka yerine getirilmelidir. İşte bizi de sınava tabi tutan içteki hatalar ve eksikliklerle böylesine bir savaşımımız söz konusu oldu. Provokatöre ve kişiliğine bakıldığında, kendisinin aslında çok silik biri olduğu, hiç de PKK’nin ciddi bir militan tavrına ve kişiliğine dayanacak güçte olmadığı, ama zaafları ve hataları kullandığı, bundaki ustalığının bir hayli etkili olduğu ve partiyi bile tasfiyenin eşiğine getirebildiği görülecektir.
Burada çıkarılması gereken en önemli ders, düşmanın doğrudan karşı cepheden veya dolaylı ajanlığı biçiminde yönelmesinden ziyade -bu her zaman ve her dönemde olur-, bunların tahribatlarının nereden güç aldığını görebilmek ve nasıl buna karşı konulabileceğini gösterebilmektir. Burada eksiklik ortaya çıktı. Hitap edilen hemen her zaaf partiye karşıt konuma getirildi. Dokunulan her eksiklik bela düzeyine çıkarıldı. Israrla dayatılan hatalı tutumlar neredeyse çizgi karşıtı bir durum haline geldi. Gerçekten partili öğeler yeni yeni politikleşiyor, örgütleniyor ve kuralları tanımaya başlıyorlar.
Bundan sıkılıyor ve zorlanıyorlar. Hele dış ortamın da sunduğu elverişsiz zeminin olumsuzlukları, yine 1982 koşulları göz önüne getirildiğinde faşizmin ne kadar acımasız olduğu dikkate alınırsa, Avrupa tutkuları ile birleşen bu durumun daha da tehlikeli bir hal alacağı kesindi. Görevlere devrimci temelde doğru yaklaşma, eksiklikleri giderme ve hataları düzeltme gelişmek için çok gerekli olduğu halde buna gelememe, bu ağır koşullardan ötürü sağa veya sol sekter tavra yönelme, provokasyonu gerçekten çok tehlikeli hale getirdi. Eğer önlemler alınmasaydı, yalnız bu provokatif kişilik bile partinin dışardaki -ki içerde de ilişkileri ve bağlantısı vardı- yapının sonunu getirmeye yetebilirdi. Kaldı ki provokatör kendine güveniyordu. “Parti Önderliği’nin diktatörlüğü olmasa, biz aslında partiyi ele geçirmiştik” diyordu. (Daha sonraki provokatörler de aynı değerlendirmeyi yapacaklar; güçlerini Parti Önderliği’nden aldıkları halde, “Parti Önderliği olmasaydı, biz hakim olacaktık” diyeceklerdir.)
Burada kadronun ne kadar zayıf olduğu, görevlere ne kadar eksik ve hatalı yaklaştığı, bundan da düşmanın doğrudan veya dolaylı ajanlığının ne kadar sonuç aldığı açıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu aslında çok önemli bir derstir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER