SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II -345.BÖLÜM
Dicle-Fırat havzasında tarih Kutsallık ve lanetin simgesi URFA
Tarih Sümer’de başlar deyimi doğrudur. Ama Sümer tarihi de Dicle ve Fırat ile kollarının çıktığı yerlerde başlar. Buralar Toros-Zagros dağ sisteminin oluşturduğu yüksek dağlar, platolar ve ovalardan oluşan Yukarı Mezopotamya’dır.
Başta Sümerler olmak üzere o dönemde birçok halkın kendi diliyle adlandırdığı ‘Yüksek Memleket’ anlamına gelen ‘Gondwana’, ‘Karduanna’, ‘Urarti’dir. Son bilimsel araştırmalar, tarım devrimine ve hayvanların ilk evcilleşen türlerine en uygun coğrafi koşulların bu yerlerde oluştuğunu göstermektedir.
Ekilen bitki türleriyle evcilleştirilen hayvanlar açısından, buralar zengin bir kültür oluşturmaktadır. İklim, doğal bir sulama özelliğine sahiptir. Hem toplayıcılık, hem avcılık açısından çok daha önceki dönemlerin ilk insan örneklerinin toplandığı saha olması, bu elverişliliğinden kaynaklanmaktadır.
Bir-bir buçuk milyon yıl önce, Doğu Afrika’dan çıktığı tahmin edilen ilk insan grupları, Ortadoğu’ya geldiklerinde bu coğrafyayı en uygun yaşam alanı olarak değerlendirmek durumunda kalmışlardır. Burası giderek kalıcılaşan bir alan durumuna gelmektedir.
Hiçbir alan burası kadar elverişlilik arz etmemektedir. Bütün buzul devirlerinde ve arasında, bu coğrafya, yaşam için dünyanın denenen en uygun yeri olduğunu kanıtlamaktadır. Son buzul dönemin yaklaşık 20 bin yıl önce sona ermesiyle, eski taş devriyle yeni taş devri arasında bir dönem olan mezolitik dönem başlamaktadır. Bölgede bu dönemden kalma çok sayıda arkeolojik kalıntı bulunmaktadır.
Yaklaşık 12 bin yıl öncesinde bu dönem sona ererken, neolitik dönem (Cilalı Taş Devri) başlamaktadır. Bunda, gelişen bir kuraklık döneminin önemli rol oynadığı anlaşılmaktadır. Artan tecrübe ve önemli bir değişiklik geçiren iklim nedeniyle, bitki yetiştirmeye ve hayvan evcilleştirmeye dayalı en büyük insanlık devrimi gerçekleştirilmektedir. Bu devrimin arkeolojik kalıntıları en eski tarihi M.Ö 11000 yıllarına kadar götürmektedir. Dicle-Fırat havzasının dağla birleştiği bütün sahalarında bu devrimin kalıntılarına rastlanmaktadır. En eski yerleşim sisteminin Urfa yörelerinde geliştiği gözlemlenmektedir.
Nevali Çoli ve Göbekli Tepe’de olduğu belirlenen ilk yerleşim yerleri, M.Ö 11000 yıllarına uzanmaktadır. İlk tapınaklı yerleşimlerin de buralarda gerçekleştiği kanıtlanmaktadır. Ağırlıklı olarak bugünkü Urfa, Diyarbakır, Mardin ve komşu yöreleri bu çağın merkezleridir. Halen sıradan yolculuklarda bile görülen topraklık tepeler, bu dönemden kalma eşsiz tarih hazineleridir ve yüzlercesi halen kazılmayı beklemektedir.
Dikkatli bir arkeoloji çalışması, bu tepelerde insanlığın ilk büyük devrimini ayrıntılarıyla yakalayabilir. Bu durum bölgenin olağanüstülüğünden değil, en uygun coğrafi koşullarından ileri gelmektedir. Tarıma en uygun bitkilerle, ağaçlar ve evcilleştirilecek hayvanlar, hem dağlık hem de ovalık alanda bolca bulunmaktadır. Doğal mağaralar, güvenlik açısından da en uygun ilk yerleşim yerlerini teşkil etmektedir. Her köşede büyük ırmak ve kollarından başka, pınar gözeleri bulunmaktadır.
Yağmurlarla birlikte bu sulama olanakları bitki, hayvan ve yerleşim olanaklarıyla birleşince, ideal bir durum ortaya çıkmaktadır. Bölgenin insanlığa beşiklik etmesi bu özellikleri nedeniyledir.
Tarımın geliştirilmesi, yerleşik köy yaşamını beraberinde getirmekte; bir nevi kent devriminden önce köy devrimi gerçekleştirilmiş olmaktadır. Bu devrim, insanın zihniyet ve ruh dünyasında büyük değişimlere yol açmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER