SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (252.BÖLÜM)
Almanya’nın KDP, PSK (Kürdistan Sosyalist Partisi) ve PKK artıklarından bir Kürt bloğu oluşturup bunu legal plana da yansıtmak istediği rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu konuda bölge devletleri ve Türkiye’yle uzlaşmaya çalışması da doğaldır. Bunun için de PKK’yi istediği gibi kontrole alamayacağını anlayınca yasaklamaya, satın almaya, marjinalleştirmeye yönelik büyük çaba harcadığı da bilinmektedir. Bu dönemden itibaren PKK üzerinde en çok duran ve üzerinde baskı kurarak sonuç almak isteyen ülkelerin başında gelmektedir. PKK aleyhtarlığına, muhaliflerine en önemli destekleri vermektedir. Kendine yakın Kürt gruplarına çok imkan tanımaktadır.
Genelde Ortadoğu, Mezopotamya ve Türkiye üzerindeki tarihsel hegemonik çizgi temelinde hareket etmektedir. İnsan hakları ve demokratikleşmede tutarlı davranmadığı, daha çok araç olarak kullandığı görülmektedir. ABD ve İngiltere de kendilerine bağlı bir Kürt çizgisi ve bloğu teşkil etmek istemektedirler. YNK’yi bir uygulama gücü olarak beslemektedirler. PKK gelişmesi bu kolun da çıkarlarına uygun gelmediği için, özellikle 1990’lardan itibaren çok sıkı bir takip yürüttükleri ve bunu dünya çapında etkinliklerini kullanarak PKK Önderliği’ni teslim etmede de gösterdikleri açık olan bir husustur. Bölge devletlerinin PKK’yi tam kontrol edememeleri, bölge üzerinde hesabı olan ABD ve önde gelen Avrupa devletlerini direkt tavır almaya zorlamıştır. Bunun için PKK’nin iç tasfiyecilerine ve muhaliflerine maddi ve diplomatik olanaklar sunmaktan geri durmamışlardır. PKK yerine kendi kuklalarını yerleştirme çabalarından vazgeçmemişlerdir.
Sonuç olarak, bu dönemde PKK’nin bastırılamaması ve 15 Ağustos Hamlesi Türkiye’yi aşan durumlar yaratmış, Kürt hareketi üzerinde hesapları olan birçok ülkeyi PKK’ye karşı tavır belirlemeye götürmüştür. Özgür bir Kürt iradesinin ortaya çıkmamasına özen göstermişlerdir. Bölge devletleri de özgür Kürt iradesini tanımak yerine, kontrolde tutmak için büyük çaba harcamışlardır.
PKK’ye taktik ilişkiler alanından öteye fırsat tanımamışlardır. Daha ezici bir tavır içine girmemeleri, çıkarları elvermediğinden ötürüdür. Yoksa inkara dayalı bir milliyetçilik hepsi tarafından esas alınmaktadır. Kürtlere komşu her devlet, özgürlük tanımadan kendi “Kürdünü” kendine sıkıca bağlı tutmayı temel politika olarak sürdürmeye devam etmektedir. Bu politikalar kendini en çok PKK’ye yaklaşımlarında göstermektedir. Tüm bu içten komplo, tasfiye ve dıştan destekli baskı ve ezme politikalarına rağmen, PKK’nin özgür iradesi bastırılamamıştır. Çok sarsılmış, dengesiyle oynanmış ve güç kaybına uğratılmış olmasına rağmen, PKK Kürt halkının özgür iradesi olma şansını canlı tutmuştur. Kahramanca zindan direnişçiliği, insan onurunu korumayı hedeflemiştir.
15 Ağustos, özgür iradede ısrar anlamını taşımıştır. İşbirlikçi örgüt ve kişiliklerin iç ve dış dayatmaları ilk defa başarısızlığa uğratılmış, ilgili tüm irili ufaklı devletlerin baskı, ezme ve denetim çabaları boşa çıkarılmış, halkın özgür iradesi olarak ayakta kalma başarılmıştır. Çok büyük acı, kayıp ve diğer bedeller pahasına mal olan bu özgür irade, en yüce kazanım olarak bu dönemde tarihteki yerini bulmuştur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER