FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ-29.BÖLÜM
Ayrıntıda bazı hususlar üzerinde daha fazla durmak gerekiyor. O çatıma, tarihi olarak ne anlam ifade ediyordu? Direnememek, nelere yol açabilirdi? Direnmek, ne tür sonuçlar verdi, neler kazandırdı? Direniş içerisinde zayıflıklar, hatalar neler oldu? Bu mücadele süreci, daha doğru biçimde nasıl yönlendirilebilirdi? Bu sorular kapsamında biraz daha ayrıntılandırmak, daha iyi somut değerlendirmek, daha fazla ders çıkartmak gerekiyor.
2015-2016 Cizre-Sur merkezli Özyönetim Direnişlerinin, şehir savaşımızın ortaya çıkardığı sonuçlar, içerdiği dersler üzerinde daha fazla kafa yormalıyız, tartışmalıyız. Bu konuda serbest, rahat bir tartışma olmalıdır. Ne birbirini suçlama ne kendini ağır suçlayan, kendimizi psikolojik baskılar altına alma yaşanmalıdır. Bunlar doğru değildir. Diğer yandan bu direnişin kahraman şehitlerine dar, duygusal yaklaşım göstererek de bu mücadelenin ayrıntıları, sonuçları, dersleri üzerinde tartışmanın önü kapatılmamalıdır. Bunlar doğru yaklaşımlar değildir. Bu direniş böyle ele alınamaz, şehitlerine de böyle yaklaşılamaz. O tür yaklaşım bu direnişe de onun şehitlerine de haksızlık olur. Çünkü o şehitler, kendilerini değerlendirdiler, başkasının değerlendirmesine izin vermediler, bu temelde bir yaklaşım gösterdiler. Öyle ki, her türlü bireyci, yanılgılı yaklaşımın önünü kapattılar. Bunu anlamak, onun gereklerine göre yaklaşmak, en doğrusu, hakkaniyet burada olur. Şehitler ve direniş gerçeği böyle ele alınır. Bir defa onu böyle değerlendirmeliyiz. Bu anlamda da görüşler doğru olur, yanlış olur, eksikleri de olur, hatalı da olur, ama daha fazla ders çıkartmaya, anlamaya çalışmalıyız. Onun için düşünmeliyiz, tartışmalıyız. Ciddi olmak, doğru sonuçlar çıkartmaya çalışmak, derslerini öğrenerek pratikte doğruyu yapmak amacıyla böyle bir tartışma konumunda olmalıyız. Didiştirme, çekiştirme yaparak bu biçimde çizgisinden kopartıp haksızca kötülemeye götürmemek kaydıyla düşünme, tartışma, araştırma içinde olmalıyız. Çünkü bizi doğrulara o çeker. Gerçekten büyük ve cüretli bir mücadele oldu, büyük kazanımlar ortaya çıkardı, ama çok öğretici hatalarının yanı sıra yanlışları da var. Ders çıkartmamız, düzeltmemiz gereken hususlar da var. Onları düzelttiğimiz zaman çok daha başarılı, etkili mücadele eder konuma kendimizi rahatça getirebiliriz.
Sürecin gelişimi biliniyor. ‘Düşman saldırısı karşısında, kır da bir direnme durumu gösterdi, ama gerilla, şehirde nasıl olack’ konusu bir süre tartışmalı oldu. Sonunda YDG-H’ın 2014 Ekim’inde, Cizre’de yaptığından çıkan derslerle, o tecrübeyi ifade eden temelde, yeniden sokak tutma, alan tutma, hendek ve barikat oluşturarak polise karşı direnme biçimindeki bir mücadele girişini uygun ve doğru bulduk. Bu anlamda hazırlığı olan YDG-H’tı, önceden biraz tecrübe edinmişti, fakat bu yapılırken salt silahın öne çıkmaması, kırdan çok desteğin gitmemesi, özellikle toplumla birlikte hareket edilmesi, meclislerin, meclis yürütmelerinin özyönetim ilan etmesi, halkın belirli bir kesiminin, özsavunma içerisinde bizzat kendisinin olması hususlarına da dikkat edilmesi gerektiğini öngördük. Böyle bir mücadeleye girilirken bu temelde ilk hareketlilikler, birer haftalık, on günlük ablukalar ya da sokağa çıkma yasakları biçiminde oldu. Bunlar karşısında belli bir tutum, direniş gösterildi ve bazı sonuçlar çıktı. Ondan sonra bunu daha da derinleştirme, mevzileri güçlendirme biçiminde yaparsak sonuç alırız dedik. O halde bu tür çalışma yürütülecekse, 9-10 kentte birlikte yapılmalı, dar olmamalıdır. Biraz daha silah ve gerilla takviyesi olmalıdır biçiminde öngörüldü, buna göre harekete geçildi. Düşman biraz daha sert saldırı yapınca hazırlığı, toplumsal örgütlülüğü zayıf olan birçok kentteki girişimler kırıldı, alan tutulamadı. En çok toplumsal örgütlülüğü olan Sur, Cizre, Silopi kaldı. Daha sonra Silopi de geri çekildi. Cizre ve Sur böylece kaldı. Aslında sadece iki alanda değil, en az 8-10 şehirde, hatta giderek daha da fazlalaşan bir konumda olursa düşmanın güçlerini böler, parçalar, daha fazla direnç gösterme imkanı olur yaklaşımları, değerlendirmeleri vardı. Planlamalarımız, biraz o boyuttaydı, ama örgütlenmesi olmadı. Yeterince hazırlık olmayınca, düşman da sert saldırı yapınca diğer bir çok kent dayanamadı, böyle bir pozisyona girilemedi. Bunun için önceden hazırlığı olan, toplumdan biraz destek gören, şehir yapısı olarak savunmaya daha uygun olan yerler direnebildiler. Sur ve Cizre, en son direniş alanları olarak öyle kaldı. Aralık başından itibaren ordu tümden devreye girince, gerilla takviyesiyle biraz daha fazla direniş yürütülmek istendi, ona karşı bir alan tutma pozisyonu alındı. Ardından daha fazla takviye gönderilmek istendi, ama ordu bize göre daha çok hazırlıklıydı, süreci daha iyi yönlendiriyordu, hemen ablukalar geliştirdi, giriş-çıkışları kapattı. Stratejisini onun üzerine oturttu. Dıştan destek almanın imkanlarını kapatınca içerdekileri kolaylıkla etkisiz hale getirebileceğini düşündü. O çok yanlış değildi, Buna karşı öyle bir hazırlık, önceden öngörme, içeride sıkışıp kalmama, kuşatmada geri çekilme kanallarını açık tutma yönünde dıştan ve içten bir hazırlık, planlama olmadı. Bu anlamda da buna göre doğru bir yönlendirme de olmadı. Cizre ve Sur yanlış mevzilendi. Son durumda çıkalım denildiğinde yanlış hareket edilmişti, hazırlanılmamıştı, başarılamadı. Aslında başarılamaz bir husus değildi, yapılamaz bir durum da değildi, yanlış da değildi. Önderlik, bir cümle söyledi. “Biz bu direnişlere karşı değiliz, ama gençler girdiler çıkmadılar. Niye öyle oldu?” diye sordu. Dayanabilecekleri kadar dayanacak, olmazsa çıkıp başka yerde savaşacaklardı. İlla bir yerde savaşılacak diye bir durum yoktu. Önderlik orayı eleştirdi, bunu yanlış buldu. İşin esası biraz böyledir. Ayrıntıyı orada aramak lazım. Biz de değerlendirirken hatayı, eksikliği orda aramalıyız.
Diğer yandan YDG-H başladı, bir dönem yürüttü, bir aşamadan itibaren daha fazla üzerinde kaldı. YPS olarak değiştirdik. Bu bir zorunluluktu, epeyce tartışmalı da oldu. Buradaki amaç, salt Gençlik Hareketi’nin üzerine bırakmamaktı. Öyle olursa sanki bu işi yapanmış gibi, tüm gençlik örgütleri hedef oluyordu, ama direniş artık silahlı çatışmaya gitmişti. Bütün gençliği silahlı çatışma yapan güç gibi düşman askerinin önüne koymak, Gençlik Hareketini çok zorlardı. Gençliği hızla oradan çıkartmak gerekiyordu. Dolayısıyla, gençlik örgütü olmaktan çıkmalıydı. Hem bütün gençlik silahlı bir örgüt konumundan çıkartılacak hem de bir toplumsal hareket konumu verilecekti. Böylece daha fazla sahiplenilecekti. Bu da yeterince işlenemedi.
YDG-H isminden YPS’ye dönüşme, YPS olma iyi işlenmedi, anlatılmadı, uzun süre gençlik hedef oldu. O yönlü de tam istenilene ulaşamadık. YPS’ye yeterince sahip çıkılmadı, YPS bir propagandaya dönüştürülmedi. Basınımız Cizre’de düşmanın bodrumlarda yakıp-yıktığının propagandasının yapıldığının yüzde 1’i kadar YPS’yi propaganda etmedi. Oysa YPS bir hamle olacaktı. Sadece bir gençlik grubunun, gençlik örgütünün değil, halkın kendisini savunması olacak, toplum sahip çıkar hale getirilecekti. Bu konularda hala YPS’ye sahip çıkmada böyle bir ürkeklik var, ihtiyat ve uzaklık var. Düşmanın o katliam saldırılarının psikolojik etkisi; bir de bizim basınımızın yaptığı propagandanın olumsuz etkileri, hem bizim bizim üzerimizde hem de toplumun üzerinde de var. Demek ki, o tür propagandalar çok yanlışmış. Direniş iki şehir ile sınırlı kalmasına rağmen, Cizre ve Sur gerçekten de direnişi sürdürdü, yüz günü geçti. Bu, düşmanın ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Eğer baştan öngörüldüğü gibi 9-10 kentte olsaydı, abluka durumuna karşı doğru yönlendirilebilseydi, yönetilebilseydi düşman saldırısı kırılabilirmiş. Bazı kayıplar verilse de en azından bu savaş durumu devam ettirilebilirmiş. Sonuç olarak bu net bir biçimde ortaya çıktı.
Bu mümkün olabilir mi diye kış sonuna doğru Nusaybin, Şırnak, Gever devreye konmak, çoğaltılmak istendi. Onlar da bir adım attılar, fakat geç kalınmıştı. Taktiğimizi ya da planımızı düşman anlamıştı, bu alanların üzerine biraz daha sert geldi. Zamana yayan, bu direnişi uzun süreli kılmak isteyen bir amaç içinde olduğumuzu değerlendirerek, bunun önünü kesmek için sert saldırdı. Böyle bir direnişle bahara, yaza ulaşmayı hedefliyorduk. Onun önünü kesti. Bahardaki toplumsal hareket, yaza doğru dağdaki gerilla hareketi ile şehirdeki bu direnişlerin birleşmesini engellemek istedi. O açıdan saldırılar yoğun oldu ve bir süre devam ettirseler de amaçlanan bütünlüğü yakalayamadık. Geç kalınmıştı, bir de amaç ortaya çıkmıştı, çok fazla tartışıldığı için düşman ne yapmak istediğimizi esas olarak anlamıştı. Nusaybin, Şırnak, Gever açısından da o söylenebilir.
Diğer yandan Silopi’nin durumu da etkilidir. Silopi’de geri çekilme gerçekten de zorlayıcı oldu. Diğer şehirlerin kırılması, diğer alanların tutulamamasının kısmen etkisi oldu. Farqin’de, Varto’da, Kerboran’da, Derik’te ve yine birçok alandaki direnişlerin yanı sıra Silopi’deki biraz farklı oldu. Silopi önce tuttu, Cizre ve Sur’un yanında bir güç olarak kaldı. Cizre’yle bütünlük oluşturdu ve Botan’da ortak bir direnme hattıydı, uzun süre düşman karşısında direndi. Geri çekilme düşmana umut verdi. Cizre’nin kuşatılması, öyle ortaya çıktı. Üzerine gidersek ezebiliriz umudu, Silopi’de oluştu. Düşman bütün gücünü sonuç alacağız diye Cizre’ye yöneltti, daha çok umutla saldırır oldu. Bu bakımdan diğer şehirlerde işleri geliştirememek olumsuz etkiledi, ama Silopi’deki durum çok olumsuz etkiledi. Düşman, bütün gücünü Cizre’ye yöneltti, arkasından Sur’a yöneltti. Düşmana, saldırırsa başarılı olabileceği umudunu ve inancını verdi. O temelde saldırttı. Silopi’yi de bu açıdan değerlendirmek gereklidir.
Hazırlık anlamındaki eksikliği, sürecin nasıl geliştiğini ifade ettik, bazı yönleriyle belirttik. Büyük imkanımız, gücümüz vardı. Bizim hamle yapmamız gerekirken, böyle bir hamleye hazırlanmamıştık. Biz yapmazsak düşman saldıracak, ona göre hazırlıklı olmalıyız biçimde de olamadık. Elde ettiğimiz siyasi, askeri imkanları faşizmin saldırı planlarını bozmada kullanamadık, düşmana fırsat verdik. Düşman saldırdığında direnişe geçmede çok parçalı, dalgalı kaldık; bütünlüklü, hızlı ve kararlı hareket edemedik. İçimizde çok farklı tutumlar, anlayışlar ortaya çıktı. Daha önceden planlanmış, değerlendirilmiş, tartışılmış, öngörülmüş bir biçimde bir direnme konumuna da giremedik. Bu konuda böyle bir çizgi izleyemedik, çünkü hazırlıksızlıklarımız vardı. ‘Meclislerimiz, yürütmelerimiz var’ deniyordu, ama bunların sadece bir isimden ibaret olduğunu pratikte gördük. Toplumsal alan örgütlü değil, içi dolu değildir. Gerçekten böyle bir saldırı karşısında yönetimini ilan edip kendini savunmak, bir savunma direnişine girmek üzere eğitilmemiş, hazırlanmamış. Meclisler ona göre değildirler, şeklidirler, isimleri var ama direnişe göre değiller. Meclislerin içleri boş olduğu için bu direnişleri yürütemediler.
Diğer yandan şehirde ösavunma örgütlülüğü yoktu. Dışta HPG hazırlıklıydı, süreç gelişince dağdan gerilla gönderildi, onlar özsavunma değildi. Sanki HPG, şehirde hazırlıklıydı gibi değerlendiremeyiz. O bir özsavunma hareketliliği değildi. HPG şehirde özsavunma hazırlığı yapamamıştı. Hiçbir özsavunma örgütlülüğümüz yoktu. Onun için sorumluluk sadece YDG-H örgütlülüğüne kaldı. Diğeri de 2005-2006, 2011-2012’deki gibi dağdaki gerillayı gönderip şehirde savaştırmak oldu. Bu süreçte daha çok sayıda gönderildi, ama dağdan gidip şehirde savaşan gerillanın savaşması, bir özsavunma hazırlığı, bir özsavunma savaşı olmadı. Dağdan gidip şehirde savaşması oldu. Dağ gerillası hazırlıklı değildi, motivasyonlu değildi. Bir özsavunma örgütlenmesi yapamadık. 2003’ten itibaren yapılamayan, ciddiye alınmayan, yürütülmeyen, en çok eksik kalan özsavunma örgütlülüğüydü. YPS’yi doğru değerlendirip düzelteceksek buradan tutarak, YPS üzerinde titizlikle eğilmek, çalışmak gerekiyor. Yoksa dağa çıkmış birkaç gerillayı şehre indirmek bir özsavunma örgütlülüğü filan değildir. O önemli bir eksiklikti.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS )
YORUM GÖNDER