TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (2.BÖLÜM)
Her türlü bozgunculuğa ve yıkıcılığa karşı parti birliğini güçlendirelim
I- PKK’nin varlığını koruma savaşı
a) Partinin oluşumu, parti üzerinde imha operasyonları ve buna karşı alınan önlemler
1960’lardan sonra Kürdistan’da gelişen sömürgeci Türk kapitalizmi feodal yapıyı kısmen parçalayarak modern bir sosyal gelişmeye yol açtı. Bu objektif temel üzerinde, Kürdistan’da modern düşünceler şekillenmeye başladı. Doğmakta olan modern sosyal güçler geliştikleri oranda, mevcut ekonomik ve toplumsal yapıyı, feodal gericiliği ve ulusal baskıyı eleştirme temelinde ve ağırlıklı olarak Türkiye sosyalist ve demokratik hareketi içinde bazı cılız çıkışlar biçiminde çeşitli eğilimler ortaya çıktı. Başlangıçtaki bu cılız çıkışlar bir yandan Güney Kürdistan’dan kaynaklanan ilkel milliyetçilik, öte yandan Türkiye reformist küçük-burjuva hareketi içinde örgütlenen küçük-burjuva hareketi olarak ortaya çıkmaktaydı. 1970’lere gelindiğinde Kürdistan gerçekliğini şu veya bu oranda kendilerine temel almaya çalışan çeşitli unsurlar, özellikle bir ideolojik eğilim geliştirmekle rollerini oynamaya başladılar. 1975 yılına gelindiğinde ise, genellikle aydın-gençlik içinde gelişen ideolojik gruplaşmalar etkilerini duyurmaya başlıyorlardı. Yeni şekillenmekte olan bu ideolojik eğilimler üzerinde mevcut iki eğilimin etkisi vardı. Bunlardan daha güçlü olanı kemalizmin etkisini taşıyan Türkiye devrimci hareketinin ulusal sorun karşısındaki sosyal-şoven yaklaşımıydı ve bu anlayış Kürdistan gençliğine yönelmek isteyen aydınları etkilemekteydi.
Diğeri ise Güney Kürdistan’dan etkilenen ilkel milliyetçilikti. Bu yıllarda henüz çok zayıf olan proletarya eğilimi, gelişebilmek ve bir siyasal güç durumuna gelebilmek için bir teorik çalışmayla işe başlamak zorundaydı. Ancak doğru bir devrimci teoriye ulaşmakla kemalizmden kaynaklanan sosyal-şovenizm ile Güney Kürdistan’dan kaynaklanan feodal-komprador ilkel milliyetçiliğin kapsamlı ve doğru bir eleştirisinin yapılması mümkündü. Bu gelişebilmenin vazgeçilmez öğesiydi. Bu nedenle proletarya eğilimi bu ideolojik akımların ideolojik ve politik yaklaşımlarını sert bir eleştiriye tabi tutarak işe başladı. Kürdistan gerçekliği üzerinde hem ilkel milliyetçilik ve onun koalisyon ortağı reformist küçük-burjuva milliyetçiliği ve hem de sosyal-şovenizmle ilk sert ideolojik mücadele işte böyle bir ortamda gelişti. Kürdistan’ın objektif koşulları bir devrimci çözümü, bu da Marksizm-Leninizmin önderliğini dayatıyordu.
Proletarya eğilimi, 1975’ten itibaren hızla devrimin sübjektif koşullarını hazırlamaya koyuldu. Proletarya eğiliminin teorisini derinleştirip formülleştirmek için çalışmalara koyulan grubun yaratacağı teori nasıl olmalıydı? Kürdistan’da oluşturulacak teori her şeyden önce ihtilalci bir ulusal kurtuluş teorisi olmak zorundaydı. Bu teorik çalışma Kürdistan gibi olumsuz bir zeminde yapılmaktaydı. Bu olumsuz zeminde devrimci teoriyi yaratmak için, ülke zemininin araştırılması ve incelenmesi gerekliydi. Proletarya eğiliminin ilk önce Kuzey-Batı Kürdistan’da ortaya çıkması bir tesadüf değildi. Bu, Kuzey-Batı Kürdistan’ın Kürdistan genelindeki sosyal gelişmenin en ileri alanı olmasından, bu temelde modern Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin gelişebileceği en elverişli zemini oluşturmasından ve proletarya eğiliminin de Kürdistan koşullarında ulusal kurtuluş problemini çözümleyecek tek önder güç olmasından ileri gelmekteydi. Kürdistan’da proletarya eğilimi, Kürdistan’ın bugünkü kötü durumunu, ulusal ve toplumsal yapıdaki geriliğin nedenlerini izah edebilmek için, tarihsel bir eleştiriyle işe başladı. Kürdistan tarihindeki olumsuzlukların sosyal nedenlerini ortaya çıkardı; bu durumun daha çok Kürt egemen sınıflarının yapısından ileri geldiğini ve bu güçlerin olumsuz mirasının bir sonucu olduğunu gösterdi.
Proletarya eğilimi, diyalektik materyalist yöntemle tarihi eleştirerek ve karanlıkta kalmış bir yığın gerçeği açığa çıkararak, ulusal kurtuluş probleminin tarihsel temellerini ortaya koydu. Proletarya eğilimi, böyle bir tarihsel değerlendirmeyi süreç içinde Kürdistan’ın coğrafyasını, nüfusunu, toplumsal olarak parçalanmışlığını ve bunun sonuçlarını irdelemeye kadar götürdü. Bu irdelemeyi geliştirdiği oranda, modern Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin zeminini ortaya çıkardı. 1978 yılına gelindiğinde, proletarya eğilimi, işçi sınıfının eylem kılavuzu olan Marksizm-Leninizmin Kürdistan somutuna bağımsız olarak uygulanabileceğini, bu doğrultuda Kürdistan proletaryasının öncü örgütünün yaratılabileceğini ve bu örgütün önderliğinde modern bir ulusal kurtuluş mücadelesinin geliştirilebileceğini belirledi. Proletarya eğiliminin yaptığı teorik çalışmalar bir yandan proletarya hareketinin teorik temellerini geliştirirken, öte yandan ortaya çıkardığı teorik sonuçları güçlü bir ideolojik mücadele aracı haline getirerek, yarı-feodal ve yarı-burjuva eğilim ile küçük-burjuva eğilimin yanlış tespitlerini, programlarını, örgütsel, stratejik ve taktik anlayışlarını eleştiriye tabi tuttu. Bunların gerçek yüzlerini açığa çıkararak teşhir etti. Proletarya eğilimi böyle yoğun bir çalışma sonucunda partileşme sürecine girdi ve kendi devrimci programını ve örgütlenmesini geliştirdi. Kürdistan proletaryasının öz örgütünün, yani PKK’nin doğuşu, aynı zamanda ulusal kurtuluş hareketinin başlaması anlamına geliyordu.
Bunun en somut kanıtı, partileşme hareketi geliştikçe modern ulusal kurtuluş hareketinin de gelişmesidir. Kürdistan’da proletarya partisinin biçimlenmesi, proletarya yurtseverliğinin olduğu kadar, proletarya enternasyonalizminin de doğuşudur. Proletarya partisinin oluşmasıyla sadece yanlış ideolojik ve politik akımların teşhiriyle kalınmamış, bunların yerine doğru bir siyaset, ulusal kurtuluş siyaseti de konulabilmiştir. Proletarya eğilimi 1977 yılında ilan ettiği Program taslağı ile Kürdistan’da devrimci programın eksikliğini giderdi. Bu programın açıklanması niteliğini taşıyan Kürdistan Devriminin yolu adlı broşür ve partinin kurulduğunu ilan eden Kuruluş Bildirgesi ile Kürdistan halkı gerçek kurtuluşçu öncü gücüne kavuşmuş oldu. Ne var ki, Kürdistan gibi olumsuz bir toplumsal zeminde bunu başarabilmek başlı başına bir olaydır. İşçi sınıfı partisinin doğuşu her halk için tarihsel bir dönemeci oluşturur. Ancak Kürdistan gibi bir ülke söz konusu olduğu zaman, bu gerçeklik daha da büyük bir anlam kazanmaktadır. Kürdistan’da kitlelerin korkunç bir bilinçsizlik ve örgütsüzlüğü yaşadıkları bilinmektedir. Kitleler özellikle kendi öz tarihsel ve toplumsal koşulları hakkında tam bir bilinçsizlik içinde bulunmaktadır. Ulusal baskıcı güçler kitleleri kendi ulusal ve toplumsal gerçekliklerine yabancılaştırmış, kendi egemen ulusal ve toplumsal çıkarlarına hizmet eden bütün kamu iletişim araçlarıyla yoğun bir propaganda ve ajitasyonu örgütlendirmiş ve kitlelerin bu araçlarla uyuşturulmasını sağlamıştır.
Buna karşı hiçbir faaliyetleri bulunmayan Kürt egemen sınıfları ise, adeta egemen ulus propagandasının bir yayıcısı gibi davranmışlardır. Onların faaliyetlerini özümsemiş ve onlarla uzlaşmışlardır. Kürdistan’daki halk kitlelerinin zor yaşamı, halkımızı herhangi bir halkın içinde bulunduğu durumdan daha fazla kendi gerçekliğine yabancılaştırmıştır. İşte bu biçimde kendi kendisine adeta yabancılaştırılmış ve koyu bir bilinçsizlik içinde kapkaranlık bir dünya gerçeğini yaşayan bir zemin üzerinde Kürdistan İşçi Partisi (PKK) doğdu ve gelişti. Bugüne kadar sürdürülen teorik ve pratik faaliyetlerle ilk ışınlar yakalanmıştı. Bu ilk ışınların faaliyetlerinin izlenmesi tümüyle aydınlık bir dünyaya, kurtuluşa götürecekti. Zorla karanlıklar altında tutulmak istenen kitlelere bilinç ve eylem götürmenin büyük bir önem taşıyacağı açıktır. Teorinin ve düşünce gücünün bir an bile duraksamaksızın sürekli geliştirilmesi zorunluluğu Kürdistan için kat be kat geçerlidir. Kürdistan’da proletarya partisinin doğuşu halkımızın kaderinde tarihsel bir dönemeci oluştururken, Türkiye ve bölge gericiliği açısından da tersinden bir dönemeç niteliğini taşıyordu.
Dünya proletarya ordusunun Kürdistan’daki öncü kolu olan PKK, Kürdistan halkı için bir sıçrayış ve yükseliş iken, sömürgecilik, gericilik ve emperyalizm için ciddi bir tehlike oluşturuyordu. Böyle bir durumda, PKK’nin ortaya çıkışının daha ilk adımında baskı ve tehditler, imha girişimleri ve komplolarla karşılaşacağı açıktı. PKK hareketi daha bir ideolojik grup olarak ortaya çıktığı anda, düşmanın içerden ve dışardan geliştirdiği saldırılar, hain tuzaklar ve komplolarla karşılaştı. Konumuz gereğince düşmanın doğrudan saldırı politikalarından çok burada üzerinde önemle duracağımız şey sözüm ona sol güçlerden gelen saldırılar olacaktır. Dışardan gelen saldırılar cephedendir ve açıkça görülebilmektedir. Ama içerden veya “sol”dan gelen saldırılar maskelidir ve çok daha tehlikelidir. Bu nedenle bu tür saldırılar üzerinde durmak büyük önem arz etmektedir. Mücadelemiz geliştikçe bu saldırılar da gelişme göstermekte ve çeşitli kılıklarda karşımıza çıkmaktadır. Mücadelemizin gelişim seyri içinde bu olayları biraz daha yakından incelemekte yarar vardır.
Proletarya eğilimi henüz ideolojik grup aşamasındayken, ortaya çıkan stêrka sor (Beş Parçacılar) olayını anımsamak gerekir. Bu akım kaynağını nereden almaktaydı? Bu oluşum doğrudan MİT’le ilişkide bulunan ve MİT’in yönlendiriciliğinde ilkel milliyetçilikten kaynaklanan bir akımdı. Sömürgecilik bu akım aracılığıyla ulusal kurtuluşçu proletarya eğilimi etrafında bir tuzak kurdu. Kurulan bu tuzakta değerli önder ve büyük enternasyonalist Haki Karer yoldaş katledildi. Verdiğimiz kayıp büyüktü. Bu olay açık bir biçimde Kürdistan’da feodal-komprador ilkel milliyetçiliğin ve işbirlikçiliğin devrimci direniş mücadelesine karşı erkenden saldırıya geçeceğini göstermekteydi. Haki yoldaşın katledilmesi olayı, sömürgecilikle yerli işbirlikçiliğin devrimci direniş mücadelesi karşısında nasıl hemen birleşerek devrimci ulusal kurtuluşçuluğun üzerine yürüyeceklerini kanıtlıyordu. Bu olay söz konusu güçlerin mücadelenin gelişimi karşısında uyanık davranacaklarını ve mücadeleyi yakından izleyeceklerini ortaya koyuyordu.
Bunun özünde yatan gerçek, sömürgecilikle feodal-komprador ilkel milliyetçiliğin birbirleriyle sıkı ilişkiler içinde olduklarını, sürekli tetikte beklediklerini ve devrimci direniş mücadelesine her an saldırabileceklerini gösteriyordu. Haki yoldaşın kişiliğinde ulusal kurtuluşçu proletarya hareketine vurulan her darbe büyük ve ölümcül bir darbeydi. Buna rağmen devrimciler devrimci bilinç ve iradeden vazgeçmediler. Devrimci bilinci ve iradeyi biraz daha geliştirme gereğini duydular. Düşmanın saldırıları ve imha tehditlerine kendilerini bileyerek partileşmeye doğru yol almakla cevap verilebileceğini söylediler. Gerçekten de böyle oldu. O zaman üzüntüye ve karamsarlığa kapılanlar ve mücadeleyi bırakanlar oldu. Ama direniş de kendisini geliştirdi. Mücadele yenilemediği gibi kitleselleşmeye doğru dönüştü.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER