FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ-39.BÖLÜM
Böyle baktığımızda şu çıkıyor ortaya: Türkiye’de hedefleri belirlerken daha hassas, daha dikkatli olmak lazım. Çünkü iktidar ve devlet, toplumu daha fazla etkileme imkanına sahiptir. Vatan, millet, bayrak edebiyatıyla, toplumu daha fazla etkiliyor, milliyetçi duygularını daha fazla okşuyor. Dolayısıyla o toplumu, o egemenlik sisteminden, devletten koparmak Kürdistan’dakinden daha zordur. Kendisi Kürt düşmanı, zaten bunu açıkça ortaya koyuyor, ama Türkiye’de öyle değildir. O halde bizim eylem hedeflerimiz daha dikkatli, duyarlı olmak zorundadır. Türkiye’de eğer Türkiye Toplumu’nu olumlu etkileme, eğitme ve örgütlemeyi amaç olarak koyacaksak, buna dikkat edeceğiz. Eğer koymayacaksak o zaman istediğimiz gibi eylem yapabiliriz. Bazı hassasiyetler oradan oluştu. Daha doğrusu, sınırlandırmaların esası ideolojik boyutlu olanı böyleydi. Siviller zarar görmemeli, ona mümkün olduğunca dikkat etmeliyiz. Söylemimiz, Türkiye’yi hedeflememeli, faşist, sömürgeci güçleri, iktidarı, devleti, egemen güçleri hedeflemelidir. Halkın malına, canına zarar vermemeli. Askeri eylem yaparken de sivil eylem yaparken de öyle olmalıdır.
Arkadaşlar halk otobüslerini yakıyorlar diye bazı gençlik eylemlerini eleştirdiler. İnsanların içinde olduğu, hareket halindeki otobüsün molotoflanması gibi. Daha sonra, MİT adına İçişleri Bakanı bunu sahiplendi. Biz bunu reddedemedik, bize ait değildir diyemedik. Neden? Çünkü eylemlerimiz karışıktı, o konuda net olsaydık örgütsel ilişkiye gerek kalmadan rahatlıkla bizim değil diyebilirdik. Dolayısıyla MİT bizi karalamak için böyle bir provakasyon yapamazdı. Onun için, bunlara dikkat etmek lazım. Halkın malına, canına, namusuna zarar vermemek gerekir. Bu yaklaşım Kürdistan’daki çalışmalarda temel bir ilkemizdir. Aynı şey Türkiye’de de olmak durumundadır.
Diğer yandan Türkiye devrimci, demokratik güçleriyle birlikte ittifak yapıyor, “birlikte mücadele edelim” diyoruz. Aynı şekilde “Türkiye Toplumu’nu kazanalım” diyoruz. O halde daha dikkatli olacağız, söylemimize de, eylemimize de, hedefler belirlerken de daha hassas davranacağız. Çünkü o çevreleri etkileyebilmemiz zordur. Düşman, milliyetçi duyguları geliştiriyor, daha fazla tahrik ediyor, o nedenle Türkiye’deki çalışmalarda kendi kimliğimizi, ismimizi, çok fazla öne de çıkartmayabiliriz. Onun için cephe, ittifak kurmaya önem veriyoruz, HBDH’yi kurduk. Türkiye örgütlenmesi oraya dayanabilir. Siyasi alanda, Türkiye kurumları için önemli olan HDP-HDK’yi kurduk. Gençliğin sürekli böyle ittifaklar geliştirmesi lazım. Önder Apo, Dev-Genç’e benzer gençlik örgütlenmelerini önerdi, Dem-Genç’i gündemleştirdi. “Dev-Genç, yeniden güncelleştirilebilir” dedi. Türkiye’de kendi örgütsel kimliğimizle hareket etmemize, kendimizi öne çıkarmamıza gerek yok, önemli olan Türkiye toplumunu daha çok etkileyecek düzeyde pratik yapmamızdır. Amaç bu toplumu kazanıp devletle, iktidarla mücadele ettirmek, faşizme karşı seferber etmek değil midir? O zaman bizi bu amaca götürecek yol-yöntem neyse onu yapmalıyız. Bu açıdan sınırlandırmalar, bu tür hassasiyetler ideolojik boyutludur.
Kürdistan’da da halkın malına, canına, namusuna, halkın geleneklerine zarar vermek tehlikeli, dikkat edeceğiz. Halkı eğitmek, değiştirmek önce kendini dinletmekle mümkündür. Öyle ezbere, cepheden karşı çıkarak sadece tepki uyandırırsın, kendini dinletemezsin. Değiştirebilmen için önce kendini dinleteceksin, kabul ettireceksin. Senin doğruluğuna biraz inanacak, güvenecekler. Kitle çalışması öyle ezbere bir çalışma değildir. Toplum hassastır; kültürü, ahlakı, ideolojisi, ölçüleri var. Öyle yaparak kendini kabul ettirmek kolay değildir. O nedenle, Kürdistan’da da dikkat ediyoruz. PKK’de Önder Apo, her suçu affetti, fakat halka karşı suçu affetmedi. Bu PKK’de bir ilkedir. Değil öyle dikkatsiz hedeflemek; dikkat etmemek bile, PKK’de ciddi bir suç durumunu ortaya çıkarıyor.
Yine bazı kurallarımız var, uluslararası alanda da olan bazı ölçülere dikkat ediyoruz. Kendi ideolojik kurallarımız önde, daha çok onu öne çıkartalım, fakat üçüncü kesimler zarar görmemelidir. Biz devlet ve iktidar gücüyle çatışıyoruz. Faşist sömürgeci-soykırımcı egemenlik sistemiyle çatışma halindeyiz. Dolayısıyla onun dışındaki güçler (üçüncü güçler; biz, onlar ve ötekiler) eylemimiz ve savaşımızdan zarar görmemeli, halk olumsuz etkilenmemelidir. Kürdistan’daki toplumu da daha fazla olumlu etkilemeli, moral ve coşku vermeliyiz. Eylemimiz hem eğiten, hem de örgütleyen olmalıdır. Buna “silahlı propaganda” dedik ki, en etkili propaganda buydu. Eğitim ve bilinçlendirmede gerilla hala Kürdistan toplumunda aynı derecede etkinliğini sürdürüyor. Eskiden bu daha güçlüydü, şimdi biraz etkisi azaldı, ama öyle tümden azaldığı söylenemez, etki derecesi bir biçimde devam ediyor. Benzer durumu Türkiye Toplumu için de yapmalıyız.
Bütün bunları niçin söylüyorum? Çünkü hedefleri doğru ve yeterli belirlemek önemlidir. Eskiden bu çerçevede sınırlar oluşturuyorduk. Topyekûn direniş döneminde bunu ideolojik ilke ve amaçlarımız belirliyordu. Tabi ki ilke ve ölçüler vardır, bunlar kesinlikle değişmiyor, ortadan kalkmıyor. Bu ideolojik duruşu, boyutu dikkate alacağız, yok saymayacağız, ilkesiz ve ölçüsüz bir hareket tarzımız olmayacak. İdeolojik amaç ve ilkelerimiz bunu belirleyecek, ama onun dışında hedefleri çok yönlü ele alacağız. Farklı olmasın diye bizde bu çerçevede eskiden de sınırlar konuyordu. Topyekûn direnişte bu sınırlar ortadan kalktı, ama bir oto-sansür gibi oto-sınırlama var.
Eskiden sınırlandırdığımız şeyler nelerdi? Askeri eylemin önüne, siyasi ve sosyal hedefleri koymuyorduk. Bunlar, yasaklanan, sınırlandırılan konulardı. Gerilla bunlara dikkat ediyor, ölçülü, ilkeli davranıyordu. Şimdi, faşizme karşı topyekûn direniş gündeme gelince, biz bu sınırlamaları kaldırdık. Topyekûn direniş, ideolojik hassasiyetlerimizin öngördükleri dışındaki bütün hedefleri kapsıyor. Faşizm, topyekûn saldırı demektir. Topyekûn faşist saldırı tümümüzü hedefliyor. Önderliği, partiyi, gerillayı, kadını hedefliyor; gençliği, halkı, demokratik siyaseti hedefliyor. Bakur’da ve diğer parçalarda, yurtdışında hedefliyor. Kürt özgürlüğüne hizmet eden, ondan yana olan herkesi hedefe alıyor. O halde böyle topyekûn bir saldırı olan faşizme karşı, topyekûn direnişle faşizmin tümü hedeflenmelidir. Faşist diktatörlük adına ne varsa hepsini hedeflemelidir. İdeolojik hassasiyetlerimize dikkat etmek kaydıyla, onun dışındaki tüm olguları, güçleri hedeflemelidir. Topyekûn direniş böyle olur, fakat yakın dönemde burada bazı sorunlar yaşadık.
Uzun süreli gerilla hareketi ve savaşından geliyoruz. O savaşın askeri boyutu öndeydi, topyekûn direniş biçiminde değildi. Bu açıdan savaşın hedefi olarak bazı sınırlamalar konmuştu. Daha çok askeri hedefler öne çıkıyordu. Ordu, polis, kontr-gerilla ve devletin diğer silahlı güçleri ile silahlı gerilla gücü savaş halindeydi. Gerillanın hedefine aldığı da silahlı, sömürgeci-soykırımcı güçler oluyordu. Böyle olmayan güçleri, askeri eylemin hedefi yapmıyordu. Şimdi topyekûn bir faşist-soykırımcı saldırı olunca, buna karşı topyekûn direniş içine girmemiz gerektiği için biz bu sınırlamaları kaldırdık. Bizim eylem gücümüz, sadece silahlı gerilla güçleri olmaktan da çıktı. Gençlikte daha etkin kitle şiddetini geliştiren bir eylem çizgisi izliyor. Dolayısıyla, eylem yapan güçlerimiz de genişliyor. Buna göre eylemin hedefleri de, ideolojik hassasiyetleri gözetmek üzere topyekûn faşist hedefler olmak zorundadır.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS )
YORUM GÖNDER