SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA I CİLT (150.BÖLÜM)
d- Ortadoğu uygarlık tarihinde Kürtlerin ve Kürdistan’ın da kendine özgü bir konumunun olduğu, süreçlerin doğru anlaşılması için bu halkın rolünün tanımlanması gerektiği, gerek günümüzdeki gelişmeler açısından, gerek tarih deşildikçe daha iyi anlaşılmaktadır . Yerleştiği coğrafyası, bitki ve hayvan kültürü nedeniyle Kürdistan’ın dünyada ilk defa neolitik çağa beşiklik ettiği kesindir. Tarım ve köy devriminin gerçekleştiği sahadır.
M.Ö 11000 yılına kadar eskiye dayanan bir yerleşik kültüre sahip olduğu, bundan daha eski bir tarihin dünyanın hiçbir yerinde bulunmadığı arkeolojik kalıntılardan kanıtlanmaktadır. Neolitik çağı yaratan halkın adlandırılmasının yazılı kaynaklarını Sümerlere borçluyuz. Buraya ve halkına dağ bölgesi ve halkı demektedirler. Bugün de bu kavramlar geçerlidir. “Kur” Sümerce’de dağ demektir. “-ti” eki aidiyet içermektedir. Dolayısıyla “Kurti” dağın halkı, dağlılar anlamına gelmektedir. Sümerlilerin başka adlandırmaları da vardır. Yüksek memleket anlamında “Urarti ”, öküzlerinin peşinde tarım yaptıkları için öküzleri olan halk anlamında “Guti” (Gudi=öküz, Kürtçe’de halen geçerli), sabanla çift süren halk anlamında “Aryen”, daha sonra Asurluların muhtemelen maden diyarındakiler anlamında “Mata”, Medler, Luwilerin yüksek memleket anlamında “Gondwana”, Grekçe “Kurdiana,” yine çadır ve çoban halkı anlamında “Komagene” gibi çeşitli adlandırmalarla aynı gerçek kavramlaştırılmak istenmiştir. Araplarla temas edildiğinde, bugünkü anlamıyla “Ekrad” (Kürdün çoğulu) denildiği, Büyük Selçuklu Sultanı Sancar’ın da bu yöreyi “Kürdistan” olarak deyimlendirdiği tarih olarak sabittir.
Osmanlı döneminde yerel hükümetler ve vilayetler anlamında Kürt ve Kürdistan deyimi bolca kullanılmıştır. En son cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk onlarca defa ve temel kurucu öğe olarak Kürt ve Kürdistan’dan sık sık bahsetmiştir.
19. ve 20. yüzyılda isyanlar nedeniyle bu adlar dünya literatüründe bolca kullanılmıştır. Kürtlerin tarihteki rolü, esas olarak neolitiğin yaratıcı halkı olmasından ileri gelmektedir. Dicle ve Fırat’ın Toros ve Zagros dağ sisteminden beslendiği yarı ova ve dağlık alan, neolitiğin doğduğu yerler olarak kesinlik kazanmıştır. Sümer, Mısır, Hititler ve Persler kesinlikle buradaki neolitik toplumdan beslenmişlerdir. Madenin önem kazanması ve en çok maden yatağının burada olması, daha çok saldırı ve işgal konumuna düşmesine yol açmıştır. Dört tarafından sürekli sıkıştırılması, bu neolitiğin yaratıcısı büyük halkı dağlarda sürekli savunma durumunda bırakmıştır. Uygarlığı yaratan ana kaynak uygarlık tarafından adeta tutsak edilmiş gibidir. Bu da neden katı aşiretler halinde kalındığını daha iyi açıklamaktadır. Çünkü dağ koşullarında savunma ancak aşiret birlikleri halinde mümkündür. En çok konfederasyon düzenine gelinebilir. Güçlü kent uygarlık merkezleri kurmaya elverişli değildir. Coğrafyasının Ortadoğu’da yükselen bir kale durumunda olması, doğal bir savunma mevzisi rolünü oynamıştır. Bu koşullar on bin yıl öncesine dayanan bir kültür orijinalitesinin günümüze kadar nasıl kendini saklayıp getirdiğini de açıklamaktadır. Kürtler ve memleketleri köleci dönemin tüm saldırılarına tanık olmuştur.
Sümerli Gılgameş’ten başlarsak Babiller, Asurlular, Persler, Helenler, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Araplar, Türkler, Moğollar ardı arkasına işgalleri sürdürmüşlerdir. Fakat esas düzen aşiretçiliktir. Bazen birleşip sıkça da çatışarak bu geleneği günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Feodal dönemde Kürt beylikleri büyük gelişme göstermiştir. Çoğu yerel hükümet ve devlet düzeyinde rol oynamıştır. Osmanlılarla dört yüz yıl süren bir ittifak durumunu yaşamışlardır. İslam ve daha önceki İran uygarlıklarında rolleri, kişilikler ve hanedanlar düzeyinde güçlüdür. Üst tabakası yoğun asimilasyondan geçmiştir. Kültürünü aşiret varlığı korumuştur. Kapitalist aşamadaki isyanlar aleyhlerine sonuç verip, feodalitenin en gerici bir rol oynamasına yol açmıştır. Türklerin Anadolu’ya girişlerinde, Yavuz’la birlikte imparatorluğun Doğu’ya açılışında, Arabistan’ın fethinde temel destekleyici güç rolünü oynamışlardır. Karşılığı da aşiret özgürlüğü ve yerel hükümetler düzeyinde kalmalarıdır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra parçalanmaları aleyhlerinde olmuştur. Mustafa Kemal önderliğinde ulusal kurtuluşa ve cumhuriyetin kuruluşuna asli öğe, kurtarıcı ve kurucu halk olarak katılmışlardır. Cumhuriyet düzeni beylik ve aşiret düzenini tümüyle bozunca, bir kez daha isyan sürecine girilmiş, bu da kendileri için en tahripkar sonuca yol açmıştır. Aynı dönemde milliyetçilik ve merkezi devlet anlayışıyla Irak’ta Araplar, İran’da Farslar tarafından isyanlar nedeniyle Kürtler daha da ezilme durumuyla karşı karşıya kalmışlardır. Bundan sonra yoğun bir asimilasyon genelde yaşanan süreç olmuştur.
Günümüzde Kürtler Ortadoğu’nun en ezilmiş halkı olarak tutunmaya çalışmaktadır. Çok parçalanmışlık ile feodal ve aşiretsel düzen, geri kalmalarının hem nedeni hem sonucu olmuştur. Bu iç ve dış kıskaçlardan bir türlü kurtulmayı başaramamışlardır. Gerek din gerek milliyetçilik ideolojileri, komşu uluslar gibi siyasi gelişmelerinde olumlu rol oynamamıştır. İslam dini ve milliyetçilik Araplar, Farslar ve Türkleri milliyet ve ulus olarak güçlendirip devletleştirirken, Kürtlerin asimilasyonunda ve ezilmelerinde temel rol oynamıştır. Kürtler ne feodal İslam dinini ne de kapitalist milliyetçi ideolojiyi kendileri için bir milli kılavuz haline getirebilmişlerdir. Yapılan denemeler de marjinal olmaktan öteye sonuç vermemiştir. Yoksul bir halk olarak yaşamakta olup uygarlıkların ihanetine en çok uğrayan halk durumundadır. Milli ve sosyal yöndeki zayıflık, feodal değerler ve aşiretçilikle sürekli beslenmektedir. Daha üst milli ve sosyal statülere yükselememektedirler. Bu kısa tanımlamalar, tarih ve güncellik itibariyle Kürtlerin tek çarelerinin demokratikleşme olduğunu ortaya koymaktadır. Dinin ve milliyetçiliğin genelde aşılmakta oluşu, aşiretçilikle feodalizmin hızla çöküşü, Kürtlerin demokratik kuruluş şanslarını artıran temel olgulardır. Dünya çapında yükselen demokratik uygarlık kriterleri bu süreci daha da etkilemektedir. Irak’ın dünya tarafından demokratikleşmek zorunda bırakılması, İran’ın demokratik İslamcılığı, Türkiye’nin çağdaş demokratik dönüşümü kendilerini çevreleyen çemberin aleyhte değil, lehte rol oynamasına imkan vermektedir. Bütün bu iç ve dış önemli dönüşümler, Kürtlerin ilk defa demokrasi kriterleriyle sorunlarına çözüm bulma olanağını vermektedir.
Aynı biçimde kendileri de komşuları için bir isyan ve parçalama öğesi değil, demokratikleşme temelinde sağlam birliğin garantisi durumuna gelmişlerdir. Diyalektik süreç her iki kesim için demokratikleşme yönünde hızlandıkça, Kürt sorununun çözüm yoluna girmesi kaçınılmazdır. Bu yol da isyan ve parçalama yolu değil, tersine barış ve demokratik uzlaşma yoludur. Tarihte ilk defa bu doğrultuda, birlikte yaşadığı tüm halklarla demokratikleşme adımlarında birlikte yürüme ve başarma şansını yakalamıştır. Tarih bu döneminde Kürt halkına eşsiz bir rol yüklemiş bulunmaktadır. Parçalanmış sınırlar arasında kalmak bir avantaj konumuna gelmiştir. Milliyetçiliğin zehirlediği bir halk haline gelmemiş olmak, bir kazanım durumuna yükseltmiştir. Kendini demokratikleştiren Kürt halkı, içinde yaşadığı ülkeyi ve halkını da demokratik çözüme zorlayacaktır. Eskiden Kürt hareketi parçalanmanın ve dış oyunların aracı gibi görülürdü. Şimdi tersine barışın, özgürlüğün ve kardeşliğin bir güvencesi durumuna gelmiştir. Ülkenin daha güçlü bütünlük etkeni, devletin kalıcı birlik temeli haline gelmiştir. Kürt halkının olduğu her yerde ve devlet içinde daha onurlu özgürlüğe dayalı, demokratik normların işlediği bir gelişme akla gelecektir. Kürtlerin alınyazısı artık cehalet, isyan, bastırılma ve katliam değil, demokratik bilinç, gelişmiş sivil toplum ve özgür birliktelik olacaktır. Kürtler bu tarihi misyonlarıyla İran’da ya Demokratik İslam Cumhuriyeti ya da daha çağdaş Demokratik İran Federasyonu altında en sağlam demokratikleşme adımlarının sahibi olacaklardır. Irak’ta demokratik federe konumlarıyla ya Demokratik Irak ya da Demokratik Irak Federasyonu’nun temel güvencesi olacaklardır. Türkiye’de tutarlı ve tam demokrasi yolunda en kararlı adımların sahipleri olarak demokratik ve laik cumhuriyetin zaferinde en temel rollerden birini oynayacaklardır. Demokratik Suriye’nin yaratılmasındaki rolleri asla küçümsenemez.
Açık ki, Kürtlerin bu rolleri başarıyla oynamaları, Ortadoğu Federasyonu yolunda da bir güvencedir. Ortadoğu’yu demokratikleştiren ve barışa çeken temel halk gücü olacaklardır. Tarihin yükümlediği bu rolü oynamak artık Kürtlerin demokratikleşme görevlerine bilinçli, örgütlü ve gerçek stratejik önderliğe layık biçimde hareket etmeleriyle başarıya gidecektir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER