SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (301.BÖLÜM)
Şeyh Sait ve arkadaşlarının asılmaları cumhuriyette otoritarizme, Türk-Kürt ilişkilerinde inkarcılığa ve zoraki asimilasyona yol açmıştır. Ulusal kurtuluşu birlikte veren iki halkın ilişkileri köklü biçimde zedelenmiştir. Cumhuriyet demokratikleşme şansını kaçırmıştır. Peşi sıra Ağrı ve Dersim İsyanlarını getirmiştir. Başta Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü olmak üzere, bazı yöneticiler sorunların bu tarzda çözümlenemeyeceğini anlamışlardı. Bu olayda dönemin baş emperyalist gücü İngiltere’nin ‘tavşana kaç, tazıya tut’ politikasının rolü vardır. İngiltere her iki tarafla oynayıp Musul Kerkük politikasını başarıyla yürütmüştür. İngiltere 75 yıl sonra aynı politikayla Irak üzerindeki hesaplarını başarıyla yürütmek için Kürtleri ve Türk yönetimini kullanmak istemiştir.
Ben mahkemede, “1925’i bir kez daha hatırlatmalıyım” demiş ve tarihten ders çıkarmanın en doğru yol olduğunu vurgulamıştım. Bu sefer Kürt isyanını ve bana verilen ölüm kararını cumhuriyetin onurlu barışına ve anlamlı kardeşliğe çevirmede her iki tarafın da üzerine düşeni yapması gerektiğine dair çağrı yapmıştım. 16 Ağustos 1999 Barış ve Demokratik Uzlaşı Deklarasyonu geçerliliğini hala sürdürmektedir. Tarih garip biçimde bana dayalı ‘ya savaş, ya barış’ ikilemine takılmış durumdadır.
PKK’nin gücü her zamankinden daha fazladır ve kapsamlı bir savaşı yürütecek konumdadır. Bunun 21. yüzyılı da kaybettirecek bir olumsuz gelişme potansiyeli taşıdığı açıktır. Benim için zorluk, barış ve savaş ikileminin bu kadar derin etkisi altına girmiş bulunmamdır. Bu tür ikilemleri ölüm kararı altında olumlu sonuçlandırmak büyük sabır ve anlayış gücü ister. Fakat yine de hem PKK’nin hem de devletin temel politikalarını ölüm kararıma göre temellendirmeleri ciddi riskler taşımaktadır. Bunlar ancak PKK’nin meşru savunma güçlerini barışı zorlayacak kadar, tabii devleti ve Türk toplumunu ikna temelinde kazanmayı da hedefleyen nitel ve nicel güce kavuşmasını gerektirir. Hiçbir barış güçsüz gerçekleşmez.
Anlamlı barışlar güçlerin ciddiyetine mevzilenişine, potansiyeline bağlıdır. Yengisinin ve yenilgisinin anlam taşımadığı bir savaş tarzını barışa dönüştürmek her kesime kazandırır. Kürt-Türk ilişkilerinin ikilemdeki barışla tarihsel bir kardeşlik rotasına girmesi herkesin amacı olmalıdır. Birlik, onurlu barış ve demokrasinin tam uygulanmasında aranmalıdır. Bu tutum aslında cumhuriyetin temelini atan 1920’lerin Kuvvay-ı Milliye ruhu nun da bir gereğidir. Kürtler bu zaferin stratejik bir gücüydü. Cumhuriyetin onlara hak ettiği yeri vermesi, kuruluş doğasının bir gereği ve borcudur. Avrupa Lozan’da cumhuriyeti onaylarken, İsmet İnönü de Kürt meselesini tartışır ve ‘Biz Türkler ve Kürtler birlikte...’ biçiminde değerlendirmelerde bulunurken, doğal olan, Kürtlerin de en azından kültürel taleplerinin artık göz ardı edilemeyeceğidir. Böylelikle cumhuriyet tarihsel bir yanlışlıktan dönmüş olacaktır.
AİHS, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşme ve AB’ye katılım sorunları benim ölüm kararıma takılmıştır. Daha kapsamlı bir Kürt-Türk savaşı da bu karara takılmıştır. Tüm olumlu veya olumsuz gelişmeler bu kararın akıbetine bağlanmış bulunmaktadır. Lozan’ın kuruluş ruhuna da ters olan bu durumun olumlu gelişmesinde, AB ve temel hukuki çerçevesi olan AİHS adil bir hakem rolünü oynayabilir. Savaş tehlikesini kökten ortadan kaldırmak, bu rolün başarıyla oynanmasına bağlıdır. Türkiye Cumhuriyeti de kendi çağdaş hukukunun bir gereği olan bu adaletli çözüme kendiliğinden yanıt vermelidir. Kürtler tarih boyunca daha çok Türklere hizmet etmişlerdir. Bunun karşılığı inkar ve tüm çağdaş haklarından yoksun bırakılmak olamaz. Hele hele ölüm kararını başlarında Demokles’in kılıcı gibi tutmak hiç olmaz. Kardeşçe, ne gerekiyorsa onun büyüklüğü kanıtlanarak sergilemelidir.
PKK de barışı getirecek kadar askeri ve siyasi olarak gücünü ortaya koymalıdır. Aynı zamanda ülke bütünlüğünün ve devlet birliğinin nasıl sağlam bir güvence olduğunu da kanıtlayabilmelidir. Bunlar çelişkili gibi görülse de, her birliğin çelişkilerin sentezinden oluştuğu unutulmamalıdır. Cumhuriyeti demokratik temelde yeniden yapılandırmanın ancak bu çerçevede Kürt barışı ve demokratik uzlaşıyla gerçekleşebileceği artık kabul edilmelidir. 21. yüzyılın bunun dışında başka hiçbir seçenekle kazanılmayacağı görülmelidir. Kişiliğim üzerinde kırk yıldır sürdürülen ölüm-yaşam savaşı son aşamasına girmiştir. Tüm ulusal ve uluslararası güç mevzilenmesiyle yaşanan bu sürecin gerçekten ülkenin güçlü ve devletin demokratik bütünlüğü lehine sonuç vermesi, tüm ilgili toplum, siyaset ve devlet güçlerinin barış ve tam demokrasi konusunda karar vermesine bağlıdır.
Benim de tercihim barış ve demokrasi olmasına rağmen, şer güçleri ısrarla üzerime gelir ve çürütmeye devam ederlerse, bu işin sonunun onurlu bir özgürlük savaşı olacağı da açıktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER