TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (67.BÖLÜM)
Bu tür durumlarda harekete özden bağlı olanlar ne yapmalıdır? İşlerin doğru bir tarzda geliştirilmesine nasıl yön verilmelidir? Düşmanın, sömürgeci baskı altında tanınmaz hale getirilen ve halkımızın içinde yaşadığı toplumsal ortamı yönetmesi ve yönlendirmesi durumu, içimize doğru da yansımaktadır. Düşman etkilerinin toplum üzerindeki doğrudan yansımaları, bu kez daha dolaylı ve ince bir tarzda devrimci ortamı da etkilemekte; son tahlilde düşmana hizmet eden ve doğrudan olmasa bile bunu doğuran bir yönlendirme ve yürütme durumu ortaya çıkmaktadır. Köklü bir temelde devrimcileşememe, örgüt çizgisinin sağlıklı olarak yönetilememesi ve yürütülmemesi, bu durumu kaçınılmaz kılmaktadır. Bu anlamda, devrimin ustaları, bir ortayolun bulunmadığını belirtir. Ortaya çıkan şey düşmanın ya doğrudan ya da dolaylı yönetmesi ve yürütmesidir.
Buna burjuvazinin yönetmesi ve yönlendirmesi adı verilmektedir. Biz buna feodal-küçük-burjuva karması diyelim. Bunun karşıtı proletaryanın yönetmesi ve yönlendirmesidir. İdeolojik, politik ve örgütsel düzeyde bu hep böyledir. Bizdeki ise daha da böyledir. Zor koşullarda gelişen devrim hareketlerinde, ‘normal’in daha çok düşman ve ortayolculuk lehine çalışacağını bilmek gerekir. Birçok gelişme somutunda açıkça ortaya koyduğumuz gibi, devrimci gelişme karşısındaki en büyük tehlike düşmanın yürüttüğü özel savaş değil, içimizde parti çizgisine karşı insafsız, hadsiz hesapsız ve üstelik iyi niyetlice sergilenen bireyci tutumlardır. Özellikle kendisini hiç terbiye etmemiş, ruhu kapkara, bilinci karmakarışık, insan tanımını yapmaktan bile aciz ve eline verilen yetkiyi bir cani gibi kullanmaktan çekinmeyecek kadar değer tanımayan tipler söz konusu olunca, bunlardan birinin vereceği zararı düşman birliklerinin veremeyeceği ortadadır.
Halkımızın tarihine baktığımız zaman, aşiret ağası, şeyh, seyit vb. tiplerin başına çöreklenmeleri yüzünden, Kürdistan halkının yeryüzünden silinmekle yüzyüze geldiğini görürüz. Kürdistan halkı, bu tipler yüzünden, dünyanın en lanetli halkı konumunu yaşamaktadır. Saflarımıza gelenler, PKK öncesi toplumda (buna cahiliyet veya karanlıklar çağı diyebiliriz) öyle temiz, ölçülüp biçilmiş ve kendilerini oldukça eğitmiş bir kişilik yapısıyla gelmediler. Biz kendi yaşamımızdan örnekler vererek, ki bugünkü düzen bile buna anlam vermeye çalışıyor, bir devrimcinin nasıl yaşaması gerektiğini ortaya koyduk. Çok önemlidir. Bazılarının yapısına ve yaşamlarına baktığımız zaman, bir caniden farklı olmadıklarını görüyoruz. Bir caniyi önder yaptığımızı veya kendisinin parti denetiminden sıyrılarak bu duruma geldiğini anlıyoruz. Bu tip ne doğru dürüst bir sınıfsal mücadele, ne de bir ulusal ve sosyal mücadele yapmıştır. Mücadele adı altında kardeş kavgasına girilmiş, halk içinde kan davasını körüklemiş, incir çekirdeğini doldurmayacak gerekçelerle kan dökmüş ve zulüm uygulamıştır. Bu biçimde yetişmiş tiplerden bazıları saflarımıza geldiklerinde, tehlikeli bir öğeyi kendi elimizle başımıza musallat etmiş oluyoruz.
Bunlardan devrimci çıkmayacağını söylemek istemiyorum. Ama bunlar öncelikle eski yaşama tövbe etmeli ve ona lanet okumalıdır. Bunların devrimciliğe adım atmalarının koşulu budur. Tersine bu ruh, biraz da böbürlenerek, mevcut yapısından övünç duyacak kadar kendinden geçmişse, münafıktan da öteye en büyük baş belası haline gelmiş demektir. Zaten böyle bir durumu yaşayan bir hareket, en büyük kötülüğü kendi eliyle kendisine yapmış olacaktır. Biz, daha 1981 yılında Konferans’a sunulan Politik rapor’da örgütlenme sorununa giriş yaparken, devrimci mücadele gelişerek hareket yaygınlık kazandıkça, çok çeşitli öğelerin kirli paslı yapılarıyla devrimci saflara katılabileceklerini belirtmiştik.
Bunun yadırganacak bir yönü yoktur. Ama başlangıçta bir yerde meşru ve mazur kabul edilmesi gereken bu durum daha sonra süreklileştirilir ve özellikle hareketin çizgisi derinliğine özümsetilmezse, devrimci hareketin başına bela olacaktır. Bu, o zaman, meşru görülmek bir yana, mutlaka savaşılması ve tasfiye edilmesi gereken bir durum olarak karşımıza çıkacaktır. Geçerken ustalardan alıntı yaptık. Bu, başlangıçta dost ve oldukça eski özelliklere bezenmiş tutumlar, davranışlar ve kişilikler kendilerini daha iyi kamufle etmiş, bu konuda biraz da mesafe almış, hatta yerlerini sağlamlaştırmak için bireyciliklerine uygun bir politika geliştirmişlerse, hareketin içine en tehlikeli tohumlar serpilmiştir, dedik. Bunların bütün ilişkileri olumsuzluk üretmekten başka bir sonuç veremez. Bu önemli bir saptamadır.
Günümüze doğru gelindiğinde PKK çizgisinin arılığından ve onun bütün yönleriyle somutluk kazanmasından söz eder, devrimde zaferi güvence altına almak için vazgeçilmez bu çizgisinin örgütlenmesine ve yürütülmesine önem verirken, bunun bütün çalışmalarımızın önüne alınması gerektiğini vurguluyoruz. Biz harcadığımız bunca çabalara kıymak istemiyoruz. Arkadaşlarımız gerçekten bir şeyler verdiklerine, yaşamını adadıklarına ve bu konuda dürüst ve özlü olduklarına inanıyorlarsa, yapmaları gereken ilk iş çalışma, mücadele ve savaş görevlerini önlerine koymalarıdır. Özüyle bağlantılı olarak çizginin işlenip işlenmediği, varsa bu konudaki engellerin neler olduğu, bunun bir bütün olarak yaşamımıza egemen olup olmadığı, yaşamın bu tarzda somutluk kazanıp kazanmadığı, bir terslik varsa bunun nereden kaynaklandığı, yetkinleşmek için neyin gerekli olduğu iyice değerlendirilmeli; eğitim, yönetim yeniden düzenlenmeli, halkla ilişkiler, düşmana daha ustaca ve cesaretle yönelme vb. bütün bu yönlerden değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Eksiklik ya da sapma görürlerse giderilmesine çalışmak, mücadele ve savaş yürütmek gerekir.
Arkadaşlar bunu yapmazlarsa, bütün çabaları bir hiç olacaktır. Bu konuda hiç olmazsa bunca derslerden sonra çizgi devrimciliğine, doğru karşılık verilmelidir. Bu karşılık verilmezse ne olur? O zaman bundan kaçınanları bir süre daha sırtımızda adeta bir küfe gibi taşıyacağız. Ama biz de insanız. Bir yerde yük giderek ağırlaşırsa, irade gücümüz elvermediği için sırtımızdan atacağız. Bu durum bizim bu yapıdaki kişilere kıydığımız, kendilerini her zaman olduğu gibi taşımaktan çekindiğimiz ve artık kendilerine ihtiyaç duymadığımız anlamına gelmez.
Bunun anlamı, durumun ve olanakların artık bundan başka bir tutuma elvermemesidir. Birçok arkadaşın parti içindeki beklentili konumu biraz da böyledir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER