TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (25.BÖLÜM)
Irak-İran Savaşı için fazla bir şey söyleyemeyeceğiz. Özellikle İran için yaptığımız tesbitler doğrulanmaktadır. Son birkaç aylık gelişmeler, yaptığımız değerlendirmelerin gerçekçi olduğunu, partinin bu konudaki siyasal tesbitlerinin ve taktiklerinin gelişmelere yol açtığını göstermektedir. Özellikle Evren-Özal kliğinin demagojik bir biçimde partimizi bu gelişmelerden tecrit etmek ve alıkoymak için yürüttüğü olağanüstü sabırlı, sahtekar ve maskeli politikaları deşifre olmuş; bu gelişmeler içinde bir yer tutabileceğimiz, ilerici ve anti-emperyalist gelişmeler içinde bir yer tutabileceğimiz kanıtlanmıştır. Bu konuyu tekrar uzun boylu işlemenin gereği yoktur. Bütün sakıncalarına rağmen, ki bu sakıncalar her zaman gözönünde bulundurulacaktır, bugünkü pratik konumlanmamız ve pratikteki faaliyetlerimiz devrimci uyanıklık ve etkin önlemlerle aşılabilecek şeylerdir; bunlar her zaman yerine getirilmesi gereken görevlerdir. Bu biçimde gelişmelerin lehte seyrettiği, öngördüğümüz üzere bu savaşın Kürdistan’daki devrimci patlamaları ve gelişmeleri hızlandırabileceği ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda mücadelemizin uluslararası zeminde sosyalist ülkeler, demokrasi güçleri ve çevreci hareketlerle ilişkilerinin güçlenebileceği, uluslararası zeminde aleyhimizde var olan olumsuzlukların aşılarak olumlu özelliklerin kendisini dayatacağı ve dostlarını yakalayacağı açıklık kazanmıştır.
Bunlar da yeni şeyler değildir. Kongrenin bu konudaki değerlendirmeleri doğruluğunu sürdürmektedir. Kısacası partinin güncel duruma ilişkin siyasal değerlendirmesi olduğu gibidir. Aslında bu konuda itiraz yoktur. Bunun daha iyi kavranması ve özümsenmesi önemlidir. Bu aynı zamanda partinin taktiklerini çok iyi döşemek için de gereklidir. Partinin siyasal ve uluslararası bir güç haline gelmesinin, örneğin bir İran politikası içindeki yerini, Evren-Özal kliği ve burjuva muhalefetinin gelişimi içindeki durumunu, bunları nasıl etkilediğini ve bunlardan nasıl etkilendiğini görmek gerekir. Politika budur. Yine Ortadoğu’daki Arap-İsrail çelişkisinden ve emperyalizmle olan çelişkilerinden bu politikamızın nasıl yararlanacağını görmek zorundayız. İçerde 12 Eylül faşizmine karşı sergilediği direnişle kendisini kanıtlayan partimizin çeşitli sınıf ve tabakalar, etkili güçler, ağalar, aşiret reisleri ve öteki otoriteler karşısında sağladığı gelişmeyi iyi ölçüp tartmak şarttır. Bunun ne az ne fazla, öznel değil gerçekçi bir tarzda bütün özellikleriyle bilinmesi, çizilecek taktikler için önemlidir. Kongremiz bunları sadece bir bilgilenme kabilinde değil, partimizin gerçekleri olarak değerlendirdi. Taktiklerimize yön verecek siyasal gelişmeler olarak ortaya koydu. Biz geleceğin üzerine yürürken, sağlam bir güncel siyasal değerlendirmeden yola çıktık. Bu gelişmeler yakın taktiklerimizi etkilemektedir.
Her militan bunların ve özellikle güncel özelliklerinin derin bilinciyle kendini donatmalı; bu gelişmelerin devrimci taktiklerimizi nasıl şekillendireceğini, onlara nasıl hız vereceğini, onlara nasıl örgütlülük ve eylemlilik kazandıracağını görmeli ve ona göre bir planlamaya yönelmelidir. Bu bir görevdir ve zaten ortaya konulmuştur. Şimdi daha çok kongre platformumuzun gerçekleştirdiği, ama fazla değinme fırsatını bulamadığı, tamamen oybirliği ile kararlaştırdığı ve daha çok planlama dediğimiz geleceğe yönelik yönüne değineceğiz. Zorluklar daha çok burada çekilmektedir. Genel bir planlama yapmak, aynı zamanda almış olduğumuz kararların sistematik bir biçimde biraraya getirilmesi, bu kararların iç içe örülmesi ve bir planda dile getirilmesi demektir. Geçmişe ilişkin ve daha çok da güncel siyasal değerlendirmeye dayanarak, parti, cephe ve ordu örgütlenmesi için nasıl hedefler çizmemiz gerektiğini ortaya koyduk. Bu konuda genel planlama sabittir. Yine özellikle Botan alanı için daha ayrıntılı bir plan belirlenmiştir. Diğer alanların planlamalarına ilişkin genel belirlemeler vardır. Bunları tekrar etmenin bir gereği yoktur.
Bunlar olduğu gibi gözönüne getirilecek ve incelenecektir. Ama bunlar yeterli midir? Bunların yeterli olmadığı, daha sonra ard arda geliştirdiğimiz talimat niteliğindeki bazı değerlendirmelerde görülebilir. Bu planları arkamıza aldık. Ama ayrıntılı planları ve pratik hazırlıkları adım adım nasıl ilerleteceğimiz konusunda, arkadaşlar adeta kendilerini muaf tuttular. Sanki geçmişten dersler çıkarılmamış gibi, iğneyle kuyu kazarcasına aydınlatılması gereken geleceğe üstünkörü yürüme ve kendini koyverme durumu yaşandı. Birçok öğede “Ne de olsa arkamızda 3. Kongre vardır; bu devrimci pratiği kendiliğinden sağlar veya genel bir eğitim bunu yaratmak için yeterlidir” biçimindeki bir anlayış ortaya çıktı. Kongre belgelerini alıp incele, bol bol tartış, sen de aynısını yap, bu iş biter! İşte bu vahim bir yanılgıdır. Hani yoğurdu kırk kez üfleyerek yemek gibi bir yöntemi esas almıştık? Hani dilimiz bir defa yandığı için, bir daha bu durumlara düşmemek amacıyla önlemler alacaktık? Evet, karar ve plan vardır. Hatta biraz da ayrıntılı planlara girilmektedir. Ama bu yetmez. Daha fazla yapılması gereken şeyler var mıdır? Evet, vardır. Bunlar özellikle pratik hazırlıkların ustalıklı, yaratıcı ve doğru yürütülmesidir. 27 Aralık tarihli talimat buna dikkat çekmektedir. Yine ondan önceki devrimci teori ve pratik arasındaki ilişkiye yönelik talimat bu konuya ilişkindir.
Daha sonra geliştirilen ve Askeri Konsey’e sunulan rapor-talimat bunu içermektedir. Bu içeriği burada yinelemenin anlamı yoktur. Ama bir şeye dikkat çekmek gerekir: Bunlar, geleceğin üzerine doğru ve yetkin bir biçimde yürümemiz, bunun için komuta özelliklerimizi konuşturmamız, bir türlü tutturamadığımız bu özellikleri edinerek ilerlememiz gerektiğini söylemektedir. Tabii bunlar genel deyimler düzeyinde kaldı. Arkadaşlar bunun hangi anlama geldiğini birkaç genelleme ve tartışma dışına taşırmadan kabul eder göründüler. Ama ben asla tatmin olmadım. Daha sonra bu konuları açmaya çalıştık. Kararlarımız ve kararlarımızın birleşik ifadesi olan planlarımıza göre, bir ordu kuracağımızı söyledik. Ordu kurmanın neresindeyiz? Cephe kuracağız, öncü çekirdekleri inşa edeceğiz; bütün bunlar iç içe olacaktır. Bunların bir sürü nizamnamesi olacaktır. Bununla da yetinilmeyecektir. Ayrıntılarına dek hazırlanmış planların olması gerekir. Bu da yetmez. Şimdiden bunun örgütlenmesine gidilmelidir; bunun için görevlendirmeler olmalıdır. Adım adım donanımı sağlanmalıdır. Eğitimle mi tecrübe kazandırılacaktır? O halde bu da verilmelidir.
Tabii yine daha da ayrıntılı belirlemeleri alanlara indirgeyeceğimizi söyledik. Her şeyden önce, bu nasıl oluşur? Bunun için bir asker nasıl yaratılır? Son olarak bir vatandaş veya bir köylü ya da bir birey nasıl devrimin atmosferine çekilir, nasıl siyasallaştırılır, nasıl askerileştirilir? Bunlardan birkaçı biraraya getirildiğinde kendilerine ne ad verilir? Manga, takım ve bölük nasıl kurulur? Mevcut durumumuz bunlardan hangisine denk düşmektedir? Birimlerimizin işleyiş esaslarını, komutasını ve yönetimini, birimlerin öteki sorunlarını, eğitimini, kitlelerle ilişkilerini ve disiplin sorunlarını nasıl çözeceğiz? Daha da somutlaştırırsak, alan uygulaması nasıl olacaktır? Örneğin ordu gökte kurulmayacaktır; ordunun bu aşamada kentlerde kurulması da olanaksızdır; ordu ülkemizin siyasal, coğrafi ve insan faktörünün en olgun olduğu alanlarında kurulacaktır. Pilot bölge adını verdiğimiz bölgeler belirledik. Botan için bir plan çizdik. Bu ne anlama gelir? Ordumuzun ana kitlesi burada şekillenecektir.
Yani birimlerimizin oluşumu ve yayılışı bu alanda sağlanacaktır. Bunun için çözümlenmesi gereken üslenme, iaşe, yürüyüş türü sorunlardan tutun da kitlelerin orduya katılmasına kadar çeşitli sorunlar vardır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER