SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II -364.BÖLÜM-SON
4- Gerçek ibadet, daha somut ve pratik görevler alanında demokratik uygarlık kriterlerini derinden öğrenmeye ve gereklerini hayata geçirmek için tüm gücünü inançla, ustalıkla kullanmaya çalışmaktır. Artık sabah akşam bir besmele çekmeyi ve kelime-i şahadet getirmeyi, bu doğrultuda herkese düşen görevleri yerine getirmenin ve imanın en temel şartı olduğunu söylemek ve yapmak, gerçek bir İbrahimi dine bağlı olmak anlamına gelmemektedir. İbrahimi dinler, hiçbir zaman anlamını bilmeden ve güncel yaşamla en ileri düzeyde ilişki kurmayı ve kurumlaşmayı başarmadan, imanlı ve ibadetli olunacağını kabul etmemektedir. Güncelin, çağın en derin bilimsel düşünce ve felsefesini öğrenmek, özgür davranışı en kutsal amel bellemek, sanatla yaşamın en güzel ifadelerine ulaşmak, gerçek İbrahimi dinden olmak demektir.
5- Bunun için amel, pratik sahibi olmak, ancak herkesin en azından 3-5 sivil toplum ve çevreyi, tarihi kurtarma projesinde yer almasıyla mümkündür. Barış örgütlenmesinden insan haklarına, demokratik partileşmeden kitle toplantı ve gösterilerine, özgür kadın birliklerinden gençlik, çocuk ve ihtiyar birliklerine, basın-yayın organlarından ekonomik, ticari ve mali birliklere, spordan sanat kuruluşlarına, ilkokuldan akademik eğitime, çevreden tarihi ve kültürü koruma vakıflarına, bilimden tekniğe kadar her alanda herkesin ve grubun gücüne göre en azından 3-5 kurum içinde hareket etmesi, gerçekten amel sahibi olunduğu anlamına gelecektir. Bunların dışında kalmak, amelsiz, dolayısıyla ibadetsiz ve imansız olarak yaşamak ve ölmek anlamına gelecektir.
6- Haram ve helalle yaşamın anlamı değişmiştir. Kendi tarihsel gerçekleriyle çağın bilincinde olmak, dilinin ve kültürünün özgür ifadesine sahip olmak, emeğinin karşılığını sağlamak, bunu sağlayan toplumsal ve siyasal düzeni esas almak; imanlı, helalli ve kutsal olan bir yaşamın sahibi olmayı mümkün kılar. Bu değerlerin dışında yaşamak, yani tarih ve çağ bilincinden yoksunluk, dil ve kültürel varlığını özgürce yaşayamamak, emeğin karşılığını sağlayamamak, bu hususları mümkün kılacak sosyal ve siyasal düzeni esas almamak; imansız, haramca ve lanetlenmiş bir yaşam içinde mahkum olmak demektir. Gerçek peygamberlik ve İbrahimi gelenek, ancak bu çerçevede haramı ve helali tanımlar, gereklerini yerine getirir. Yoksa hiç anlamını ve hangi çağ için geçerli olduğunu bilmeden, başka bir dilden dua ezberlemek ve ibadet etmek dinin özüne aykırılıktır; kuklacılıkla vicdan sahibi olmayı birbirine karıştırmaktır; küfürlü bir yaşamın batağında yüzmektir.
7- Urfa ve yöresinin sahip çıkılacak gerçek kimliği, bu ana çerçevede ve üç büyük dinin de kutsallığında ifadesini bulmuş yaratıcı emeği, onurlu ve özgür yaşamı, onun güzellik ve barışını, hakikat ve adalet ölçülerini akıl ve vicdanla birlikte yaşamak anlamına gelir. Kelime-i şahadet, namaz, oruç, kurban, her tür hayır işleri, ancak bu tanımın gereklerine göre hareket edilirse imanlı olmayı mümkün kılar; peygamberlerin yolunda olunduğunu kanıtlar. Gerçek cihat, bu yolda büyük uğraş vermekle anlam kazanır. Din adına girişilecek ister resmi ister gayri resmi tarikatlardaki faaliyetler, cehaletten başka bir anlama gelmez. Çağdaş Nemrutlar ve onların her düzeydeki putlarına secde etmekten öteye bir anlam taşımaz. Sadece Allah ile Nemrut kelimesi yer değiştirmiştir. Mevcut biçimiyle Allah adına tapılan değerler, çağlarına göre tam bir Nemrutluğu ifade etmektedir. En büyük cehalet, günümüzde Nemrut gerçekliğine ilahi düzen değeri vermektir. Sümer rahiplerinden daha gerici ve zalimlerle sömürücülerin hizmetinde olan, ama sözde çok dua ve sure ezberleyen, hadisten bahseden, diğer ibadetleri yapan dini zihniyet ve uygulamalar, ancak Nemrutların ve Ebu Cehillerin taifesinden olmayla özdeşleştirilebilir. Yüzlerce yıldır yürütülen bu cehaletin putlarını, belirlenen çerçevede, yani demokratik uygarlık ölçütlerinde, emeğin ve özgürlüğün tarihine uygun bir biçimde, bilinçle ve meşru savunma eylemliliğiyle parçalamak; gerçek bir İbrahimi kutsallığına bağlı olmak anlamına gelmektedir. Çağdaş Nemrutçuluk ve putları bu anlayışla değerlendirilip gerekleri yerine getirildiğinde, ancak o zaman tüm peygamberlerin ve kutsal kişiliklerin yolunda yüründüğünden bahsedilebilir, ancak o zaman gerçek bir iman ve ahlak sahibi olunabilir.
Hem PKK, hem de Urfa’daki yaşamın önde gelen bir sorumlusu olarak, tarihe karşı özeleştirimi ve çağa karşı savunmamı bu temelde doğru yaptığım inancındayım. Ülkemizde ve bölgede insanlık için yararlı ve gerekli gördüğüm yolu aydınlattığıma, bundan sonra yaşamın daha affedici ve özgür gelişeceğine, emeğin hakkı olan değeri bulacağına, tarihin bu konuda gerçek tanık olacağına dair umudumu dile getiriyor, herkesi üzerine düşeni yapmaya çağırıyor, saygılarımı sunuyorum.
10 Temmuz 2001
Abdullah ÖCALAN İmralı
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER