SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (251.BÖLÜM)
Şahin’in tutuklular üzerinde yürütülen işkence politikasının öncüsü olduğu bilinmektedir. Bu tutumun Mazlum, Hayri, Kemal Pir ve Ferhat Kurtay başta olmak üzere, partinin önder düzeyde kadrolarının ölüm orucunda ve yakma eylemleriyle yaşamlarına son vermelerinde belirleyici olduğu da bilinmektedir. Bir iç komplo olarak yüzlerce itirafçılıkta payı vardır. Bu durum karşılıklı boğuşmayı getirmiş ve tarihte Diyarbekir Zindan Direnişçiliği olarak yanıt bulmasına yol açmıştır. Dayatılan klasik bir komploydu. Hedef tüm tutuklu kitlesi ve dış yansımalarıydı. Devletin acımasız bir yola girmesinde başrolü oynamıştır. Fakat Diyarbekir Zindan Direnişçiliği 20 yıl sonra bile canlı bir gelenek olarak sürerek, zindan politikasının dönüşümünde tarihi rolünü oynamıştır.
PKK’nin halk özgürlük çizgisinde sağlam duruşunun sembol ifadesi olarak tarihi bir yer tutmuştur. 15 Ağustos Hamlesi’ne gidişte ölüm oruçlarının belirleyici etkisi olmuştur. Eğer bu ölüm oruçları olmasaydı, bu biçim hamlenin gelişmesi gündemleşmeyecekti. Tıpkı Haki Karer’in anısına bağlılık nasıl PKK ilanına götürmüşse, Diyarbekir Zindan Direnişi anısına bağlılık da 15 Ağustos ilanına götürmüştür. Aslında bir iki komplonun tarih üzerinde nasıl etkide bulunduğuna dair bu örnekler çok daha fazla öğreticidir. Eğer devlet adına işler ölüm orucuna kadar götürülmeseydi ve bazı itirafçılar tahrikçi olarak kullanılmasaydı, herhalde ülkede barış ve demokratik ortam daha çok bozulmazdı; belki de kazanımcı yaklaşılsaydı, devlet ve demokrasi çok erkenden ve yüksek kazançlı olarak çıkardı. Bu kadar acı ve kayıplar karşılıklı olarak gelişmezdi.
Ortadoğu’daki geleneksel bitirme politikası, demokratik uzlaşıcılıktan yoksunluk, devlete de, halka da, başta PKK olmak üzere örgütlere de çok pahalıya mal olmuştur. Bu dönemde Kesire’nin etkileri çok daha değerlendirilmeye muhtaçtır. Yurt dışındaki yapımızı kendi içinde nefessiz bırakma, kendi önderlik etkisini sağlama almanın da bir sonucu olabilir. Avrupa’da devam ettiği aynı durum, daha sonra bir parçalanmaya dönüştürülmek istendi. Avukat Hüseyin Yıldırım’la giriştiği ilişki, Yıldırım’ın cezaevi tavrı, Önderliğe yaklaşımları halen aydınlanmayı gerektiren hususlarla doludur. PKK tasfiyeciliğinde önemli bir rol oynamaya çalıştıkları açıktır. Ama bunu bir kariyerizm veya ayrı PKK için mi, yoksa bir ajan olarak mı yürüttükleri, birçok belirtiye rağmen üzerinde araştırma yapılması gereken hususlardır.
Aynı hususlar Ali Çetiner, Mehmet Şener ve Selim Çürükkaya için de söylenebilir. Çetiner adeta Kesire’nin erkek biçimidir. Kapasitesi olmasına rağmen, kuşkucu ve çok tutucu davranışları, Palme cinayetinde Yıldırım’la birlikte ortak bir Avrupa yöneticiliği yapma durumları, bu olayda PKK’nin resmi bir rolü olmadığı halde kuşkulu bırakmaları, “Kürt izi” tezine malzeme sunmaları karanlık yönlerini teşkil etmektedir. Selim Çürükkaya ve Mehmet Şener adeta Şahin Dönmez ile Yıldırım Merkit tavrını göstermişler; örgüte cepheden tavır almadan içerden ele geçirmeyi, çok hırslı davranmalarıyla yürütmek istemişlerdir. Farklı bir PKK adı altında tasfiyeye yöneldikleri objektif olarak açıktır. Bilinmesi gereken yan ise, Şahin’in açık itirafçılığı yanında, bu ikilinin gizli bir itirafçı rolü ne kadar ve nasıl sürdürmek istedikleridir. Avrupa ülkeleri üzerinde yürüttükleri ilişkiler, kime bağlı oldukları sorununu da beraberinde getirmektedir. Çetin Güngör ’ün yürüttüğü çizgiye benzer yanları açıktır.
Almanya’nın tarihsel olarak Kürtler üzerinde ve genelde Ortadoğu ve Türkiye’ye yönelik etkinlik kurma çalışmalarında, bu unsurlara çok ileri düzeyde sahip çıkıp kolladığı görülmektedir. Bu tutumun insan hakları ve demokratik tutumla izah edilemeyeceği, ısrarla kendine bağlı kol çalışmalarının bir parçası olduğu giderek açıklık kazanmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER