KÜRT AŞKI-10.BÖLÜM
Ayrıca bu eylemin Dersim’de gerçekleşmesi de önemlidir. Bu aynı zamanda Dersim’in de dirilişidir. Belki de yaşamın biricik kaynağı olarak bu kişilik ve eylemi unutulmayacaktır. Kahraman olanlar tarihe ancak böyle etki bırakırlar. Bir halka, kadına, hatta insanlığa güç veren bitmez-tükenmez bir kaynak olarak değerinin takdir edilmesi gerektiği çok açıktır. Çünkü bütün insanlık adına yapılan bir eylemdir. Düşürülen insanlığa karşı, faşist rejime-orduya karşı, emperyalizme karşı, kadın cinsinin düşürülmesine karşı büyük bir eylem, büyük bir direnme... Şöyle diyor: “Bu eylemle kendimi vermek yetersizdir. İsterdim başka bir biçimde de kendimi vermeyi, hatta canımızı bile vermek yeterli değildir. Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı.” Biz her zaman şunu söyledik; canını vermek yetmiyor. Daha başka şeyler vermek gerekiyor. Nedir bunlar? Yeteneklerinizdir. Canınızı ucuzca vermenizi istemiyoruz.
Nitekim bu eylemde canını ucuzca vermek yoktur. Müthiş yetenekler birikimi var, hepsini veriyor. Ama buna rağmen, “keşke daha verecek şeylerimiz olsaydı” diyebiliyor. “Şöyle keyfi yaşarım, böyle sigara sararım, böyle bencilim, böyle bireyciyim” gibi şeyler saflarımızda çokça tartışıldı. Şimdi bu eylem aynı zamanda bunlara da büyük bir cevaptır. Yine yaşamımızın müthiş bir sevgi, cesaret, inanç ve onur düzeyi verdiğini söylüyor. Temsil ettiğimiz yaşamın tanımını yapıyor: Devrimin teminatı olduğumuzu belirtiyor. Şunu iyi kavradığı ortaya çıkıyor: Onurlu bir yaşam, sevgi, cesaret, inanç, azim diyor. Düşüren, parçalayan, bölen değerler yanında bu kadar bağlayan değerler diyor. Sizlerin bizlere olan sevgisini düşünüyor ve manevi güç alıyor. “Şehide en bağlı olan sizsiniz” diyor. Eğer bilse ki, şehide en bağlı olan Önderlik olmazsa bu eylemi yapmaz.
Çünkü bir soysuz eylemi taktir etmeyebilir. Büyük eylemciler güvendikleri değerler için eylem yaparlar. Veya o değerlerin sembolize edildiği, yoğunlaştığı kişilikleri esas alırlar. Sorumludurlar ve canlarını böyle boşa ateşe atmazlar. Onu müthiş bağlayan, onu etkileyen, sonsuz güven veren bir değer, bir sembol, bir önderlik olmazsa hiç kimse böyle bir şeye cesaret edemez. “Yaşama çok bağlıyım ve yaşamın gerçekleşmesi için bunu yapıyorum” diyor. Şimdi bunu kim gerçekleştirecek? Kim ve hangi parti? Özgürleştirmenin ve kendini gerçekleştirmenin yolu savaştan geçmektedir. Yani “böyle ölüyorum, gidiyorum” demiyor. Özgürleştirme ve kendini gerçekleştirme Zilan’da esastır. Savaşı verirken yaşayacağına inanıyor. Kabul edilmesi gereken yaşam sınırlarına doğru yüceliyor. Anlam olarak, halk olarak, parti olarak, kişilik olarak yüceleşiyor. Eğer kül olan bir şey varsa bu daha önce düşman egemenliği altında çizilen yaşamdan başka bir şey değildir. Yaşam adına yücelen ne varsa burada gizlidir. Ölen ve kül edilmesi gereken ne varsa mahkûm edilmiştir. Yüceltilmesi gereken şahadetler var, onlar da yüceltilmiştir. Tamda bu temelde, “Mazlum, Hayri, Kemal, Ferhat, Bese, Beritan, Berivan, Rohani yoldaşların direniş geleneklerine bağlılıkları sürdürmek istiyorum.” Bu yoldaşların nasıl bir yaşam için yüceldikleri ve neyi yerle bir ettikleri göz önüne getirilse, bu halkaların nasıl bir yaşama müthiş bağlı olduklarını iliklerimize kadar hissedebiliriz. “Halkımın özgürlük isteminin ifadesi olmak istiyorum.
Emperyalizmin kadını köleleştiren politikalarına karşı, bombayı kendimde patlatarak hıncımın ve öfkemin büyüklüğünü göstermek istiyorum.” İşte burada emperyalizmin ve Türkiye’deki en çürük, en berbat kapitalizme kin ve öfke var. Ardından “Kürdistan kadınının diriliş sembolü olmak istiyorum” diyor. Aslında düzenin kişiliklerde yarattığı tahribatı görüyor ve buna karşı büyük bir kin ve öfke biriktiriyor. Aynı zamanda güzel kadının da nasıl gerçekleşeceğini de çok açık bir biçimde ortaya koyuyor ve bunun sembol ifadesi olmak istiyor. Böyle bir değerlendirme kadın çalışmaları için oldukça isabetli bir yaklaşım sunmaktadır. Açıkça söyleyeyim, diğer şehitler de bunun bir halkasıdır, ama Zilan yoldaşın eyleminde bu halka zirveye çıkmıştır. Böyle bir eylemi bir erkek de yapabilirdi, ama eylemi yapan kadındır. Kadının bu eylemi yapması hem doğal bir ihtiyaç hem de kadın gerçeğiyle bağlantılı olma yönünün bir gereği olduğunu düşünmek gerekiyor. Erkek belki böyle yapamayabilirdi. Başka biçimlerde, örneğin zindanlarda yapabilirdi. Ama bu biçiminin kadına özgü yönleri olduğunu belirtmek gerekiyor.
Çünkü daha fazla hınç, öfke ve özgür yaşam istemi gerektiriyor. Bir de çok çekici, başarıya yakın bir yaşam özgünlüğünün yakalanmasını gerektiriyor. Aslında bu noktada bir sembol olmak istiyor. Yaşam iddiası büyük, yaşamdan vazgeçmek yok. Canından kolay vazgeçenler moralsiz, heyecansız ve çirkinlerdir. Bazı intiharvari anlayışlarınız var. Saflarımızda böyle bir gerçek ve kabul var. Kesinlikle bu yaklaşım, bu eylem sahiplerinin kişilikleriyle çelişir ve asla onlar gibi olamazlar. “Yaşam iddiam çok büyük. Anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Yaşamı çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum.” Bunu kendi gerçeğimde daha iyi anlayabildiğimi sanıyorum. Yaşamı sevenler ancak büyük eylem yapabilirler. Yaşamdan vazgeçenler asla bir eylemci ve iyi bir örgütçü olamazlar. Bu arkadaşımız yaşamı büyük sevdiği için böyle bir eylemi gerçekleştiriyor. Yaşamın özgürlüğe dayalı, yaşamın dirilişle-direnişle bağlantısı, yaşamın güzellikle bağlantısı, yaşam sevgisi büyük olmazsa, bu eyleme karar verilemez. Fakat sizler ise yaşam bittiğinde, umutlarınız yıkıldığında, örgütü yerle bir ettiğinizde, ideolojik-politik esaslarla oynadığınızda intiharvari eyleme gidiyorsunuz.
İşte Zilan yoldaşımızın eylemi buna karşı bir müdahaledir. Çok örgütlü, çok direnişçi, çok sağlam ideolojik esaslara dayalı, çok sevinçli, moralli, iradeli, azimli ve coşkulu bir yaşamın kendisini buna götürdüğünü belirtiyor. “Parti Önderliği öncülüğündeki mücadelemiz çok yakında zafere ulaşacak ve mazlum halkım dünya insanlık ailesi içerisinde hak ettiği yeri bulacaktır.” Zafere inanç. Elbette ki, bu eylem anlayışının doğal bir sonucudur. Bu eylem anlayışına sahip olan ve bu eylem anlayışının yoldaşı olan biri zaferin yakın olduğuna inanmak zorunda. İnanç bu, zafere inanç büyük. Ama çoğumuz zafere olan inancını yitirmiş, halkımızın insanlık içinde nasıl şerefli bir yer tutması gerektiği aklında bile değildir. “Ben canımdan vazgeçip, ölüme gidiyorum” demek kölelerin ölüme gidiş tarzıdır. Bu, halkımızın düşman çizmeleri altında, hatta onun askeri olması, onun her türlü hizmeti altında çalışmasının bir sonucudur. Dikkat çekici olan, “yaşam iddiam çok büyük” bunu ikinci kez tekrarlıyor olmasıdır. “Anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum.” Anlamlı bir yaşamın büyük eylemlilikle bağlantısı vardır. Sizlere bunu sürekli söylüyorum. Evet sizler anlamlı bir yaşam istiyorsunuz.
Fakat yaşamın anlamlı ve ciddi olabilmesi için de çabanın büyüklüğü gerekir. Nedir büyük eylem? Örgütlü yaşam, ideolojik-politik yetkinleşme. Tarz, üslup, tempo sahibi olmak. Askeri olarak dönem taktiğine sahip olmak. Bütün bunlar oldu mu büyük eylemin sahibi olursun. Öyle hedefi belli olmayan, partinin maddi imkânlarını savuran, düşmanı vurup vurmadığı beli olmayan eylem büyük eylem değildir. Büyük eylem Zilan yoldaşımızda anlamını bulmuştur. Büyük yaşamın karşılığı, büyük eylemdir. “Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum. ‘’diyor “Sevgim kurumuştur, artık sıkılmışım” diyenin bırakalım bütün insanları, birlikte çalışması gereken yoldaşlarına karşı sevgisi, saygısı yok, hatta doğru çalışması yok. Kendini mi, düşmanı mı, içindeki putları mı yaşamak istiyor belli değil. Keyfi, bireyci, yetmez anlayışlar, bu eylemin sahibi kişilikler karşısında affedilmezdir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER