TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (70.BÖLÜM)
Evet, tespitlerimiz ve değerlendirmelerimiz böyleydi. Bu değerlendirmeye muhatap olanlar, kendilerini çok az tanıyorlar. Biz bunları uyardık. Hiç kimsenin bağımsızlık ağacımızın boy vermesi için döktüğümüz kanı ve harcadığımız çabaları kötüye kullanma hakkı yoktur. Bugün bu bağımsızlık ağacının büyüdüğü bilinmektedir. Bu silahlı savaşımımızın dağlarımızın doruklarında büyümesi, bağımsızlık ağacımızın kök salması ve boy atması demektir. Ama orada piçleşme biçiminde kendilerini ekmek isteyenler de vardır. Hemen belirteyim; TC’nin tavrı kökümüzü kazımaktır. Dolaylı yollardan ağacımızın dallarını kesenler de vardır. Bunlar düşmanın işbirlikçileridir. “Kök kazımak” sömürgeci devletin politikasıdır.
Buna karşılık, işbirlikçiler de, “Ağacın şu dalı bana ters geliyor, çıkarlarıma aykırı düşüyor” diyerek, şu ya da bu bölgede ağacımızın dallarını kesmektedir. Zaten bağımsızlık ağacı, ülkeye sarkan bütün dalların toplamıdır. Adam kendi bölgesinde işbirlikçidir; “Şu bağımsızlık dalı buraya uzanmasın, başka alanlarda büyüsün” demekte ve onu biçmektedir. Bu yerel gerici bir tutumdur ve bölgede mücadelenin gelişmesine ket vurmaktır. Aslında bunlar sürgün piçler de değildir; bağımsızlık ağacının içine bir kurt gibi girmişlerdir. Ağacın içinde çalışmaktadır. Bu kurtçuklar, ağacın canalıcı kesimlerini yiyerek bir talaş haline getirir ve hep bir delikten dışarı atarlar. İster ağacın köklerine, ister dallarına ve yapraklarına girsinler, bu kurtçuklar yaprakları büzer, çürütür ve dökerler; dalları çürütür ve düşürürler. Eğer çok kötü bir biçimde köklere musallat olmuşlarsa, ağacın köklerini oyar ve en sonunda ağacı tamamen kırıp dökerler. Kök ne demektir? Kök, çizgi demektir. Çizgiye musallat olmuş kurtçukların tahribatları önlenemezse, bu imhaya kadar götürür.
Örneğin Botan alanında -ki, burada kökler biraz derinliklere uzamıştır- kurtçuklar köklerin içine girip çürütmüşlerse, ağacın devrilme tehlikesi bile vardır. Belki ağaç yeni filizler verebilir, ama bu zaman alacaktır. Bugün birazcık boy atan bu özgürlük ağacımız, bu tür kurtçuklar yüzünden çürür ve devrilirse, geriye ne kalır? Hiçbir şey! O zaman düşman gelir ve ağacın köklerini de kazır. Sapasağlam bir ağaç haline geldikten sonra, kök kazımanın daha da kolaylaştığı bilinmektedir. Bunlar çizgi anlamına gelen kökle uğraşıyorlar. Dallarla uğraşanlar daha çok kendiliğinden ve daha dolaylı yıkıcılardır. Bugün çizgi ve önderlik üzerinde oynayanlar, ağacın köküne girmiş kurtçuklardır. Bunlar ortaya çıkmaktadır. Biraz daha somut olarak kavratmak için durumu karikatürize ediyoruz. İşin aslına bakılırsa, bunların durumu biraz da böyledir. Arakadaşlar yoğun bilincinde olmadıkları için -genelde Kürt halkının durumu da böyledir- bağımsızlık sorununu ve özellikle onun örgütsel ve yönetsel sorunlarını dirayetle ele alıp, çözememektedir. Her an rahatlıkla çürütecek ve çizgiyi işlemez duruma getirecek tiplerin çokluğu gözönüne getirilirse, bağımsızlık düzeyimizin bu durumunun ne denli sakıncalı olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır.
Büyüklük işte bunun için gerekmektedir. Çizgiye egemen olmak bunun için gereklidir. Sorunlara egemen olmak bunun için zorunludur. Çizgiye egemen olunmazsa, başkaları onun içine girecek, oyacak ve çürütecektir. Biz bunun örneklerini çokça gösterdik. Ama arkadaşlar anlamıyorlar. Tuhaflık işte buradadır. Siz çizgi devrimciliğini ne sanıyorsunuz? Özgür yaşamı ne sanıyorsunuz? Biz bu hareketin ilk sempatizan çevresini oluşturduğumuz ve ilk gruplaşmasına yolaçtığımız zaman, birbirimize müthiş bir biçimde bağlıydık. Bütün olanaklara rağmen, bugün bazıları hem de önderlik adına ayda yılda bir eğitim yapamıyorlar.
Biz 1972’de bu hareketin ilk filizleri olmaya çalıştığımız veya onun ilk belirtilerini ortaya çıkarmak istediğimiz zaman, gecemizi gündüzümüze katıyorduk. Başımızda bize emir veren yoktu. Birkaç gerçeği öğrenmek için gözlerimizi kör ediyorduk. Bir tas çorba veya bir tabak pilavla karnımızı doyuruyorduk. Elimizde para da yoktur. Yirmi kişi daracık bir eve doluşuyorduk. Gece gündüz tartışıyor ve böylece bir sempati grubunu oluşturuyorduk. Şimdi emirlerine partimizin dev olanaklarını verdiğimiz kişiler, silah ve para sıkıntısı duymadıkları ve bütün gücünü devrim uğruna harcayacak değerli halk evlatları komutaları altında olduğu halde, ne yapıyorlar? Bunlar, bu insanlarla ayda yılda bir kez bile doğru dürüst ilgilenmiyorlar. “Bana çay yap, ekmek bul, at getir” diyorlar. Kendilerine küfrediyorlar. İnsanın esef ettiği nokta burasıdır.
Bu arkadaşlar, PKK’de böylesi tipler ortaya çıktığı zaman, “Bana bunu mu yapacaksın?” diyerek, silahın dipçiğiyle boyunlarına vurmuyorlar da, korktuklarını ve çekindiklerini söylüyor veya kabul edilemez davranışlarına çeşitli özürler buluyorlar. Bunun PKK ile bağdaşır bir yanı yoktur. Bu her yerde böyledir. Biz bir kopuk takımını başımıza bela yapmak için bu hareketi inşa etmiyoruz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER