TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (5.BÖLÜM)
c) Parti davaları, direnişler
PKK hareketinin doğuşuyla birlikte, Kürdistan halkı tarihte ilk kez devrimci bir teori ve programa dayanan örgütlü bir güce kavuştu. Yine Türk sömürgecileri ülkemizde ilk kez böyle bir güçle karşı karşıya geldiler. Sömürgeci Türk devletinin esir kamplarında bulunan bu proleter gücün temsilcileri faşist Türk sömürgecilerinin mahkemelerinde bir devrim programıyla ortaya çıktılar, bu programı savundular ve onu hayata geçirecek güçlerini ortaya koydular. Kürdistan devrimcilerini yargılamak için açılan davalarda taraflar ilk kez yer değiştirdi; yargılanmak istenenler yargılayan konumuna geçtiler; sanık sandalyesine oturtulan bizzat sömürgeci Türk devleti oldu. Bugün faşist Türk sömürgecileri tarihlerinde ilk kez bu toplu yargılamalar esnasında Kürdistan’ın adını anmak zorunda kalmışlarsa, bu durum her şeyden önce seslerini duyurabilecekleri tek kürsüleri olan işkencehanelerde ve idam sehpalarında halkımızın haklı davasının sesini haykıran PKK’li savaş esirlerinin eseridir.
Zindanlardaki yoldaşlarımız en korkunç maddi ve manevi işkenceler altında dahi devrimci direnişi doruğa ulaştırdılar. Faşist-sömürgeci cuntanın tüm insani ve hukuki kuralları çiğneyerek, zindanlardaki savaş esirlerine karşı en alçakça zulüm ve işkence yöntemlerine başvurmasının, esirleri katliamlardan geçirmesinin ve yüzlercesine idam cezaları yağdırmasının esas nedeni budur. Devrimcilerin yargısı karşısında mahkum olan Türk devleti çılgına dönmüştür. Ama onun bütün çılgınlıkları ve vahşeti boşunadır. Tarih verdiği kesin hükmü yerine getirmeye muktedirdir. PKK’li savaş esirleri, daha bu mücadeleye atıldıklarında, karşılarına çıkacak zorlukların bilincindeydiler. Onlar bu tarihsel davanın karara bağlanması mücadelesinde Türk sömürgecilerinin kendileri için darağaçları hazırladığını bildikleri halde, bu davaya korkusuzca atıldılar. Onlar bu onurlu kavgada düşmana esir düştüler. Düşman bu azgın saldırıları ve zorbalığı uygularken ve bu vahşetini ulusal ve uluslararası kamuoyundan gizleyebilmek için her türlü yalan ve demagojiye başvururken, devrimci hareketin geri çekilme taktiğini izlediği bir dönemde devrimci savaş esirlerinin direnişlerine devam etmeleri ve cezaevlerini birer direniş merkezine dönüştürmeleri, PKK hareketi açısından onların konumunu bir kat daha yüceltmektedir.
Onlar devrimci mücadelenin bu en zor döneminde yüce direnişleriyle bağımsızlık mücadelesine önderlik ediyorlardı. Onlar daha esir düştükleri ilk andan itibaren, her türlü maddi ve manevi işkencelere rağmen, teslimiyet ve ihanet çemberini kırarak, direniş ruhunu bu alanda da egemen kıldılar. Cezaevleri güçlü birer direnme merkezi haline geldi. PKK’nin önder kadroları etrafında zindanlarda yükselen bu direniş mücadelesi, Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin geleceğini güvenceye alan tarihsel özelliğinin yanısıra, daha somut olarak PKK’yi tasfiye ve imha etme çabalarını, boşa çıkarmayı hedefliyordu. Çünkü düşmanın tüm çabaları, bütün ulusal ve toplumsal değerleri şahsında somutlaştıran bu hareketin imha edilmesine dönüktü. Faşist sömürgeciler baskı ve zulüm uygulamalarıyla PKK’nin kadroları ve taraftarlarını partiden; onun ideolojisinden, değerlerinden ve mücadelesinden vazgeçirmek ve onları ulusal ve toplumsal varlığımızın can düşmanı olan kemalizme sadık uşaklar haline getirmek istiyorlardı. Bunu sağlayabilmek için en küçük bir hata ve yetersizlikten, halkın bağrındaki çeşitli çelişki ve olumsuzluklardan, topluma egemen olan çeşitli gerici eğilimler ve kurumlardan ve Kürdistan ulusal kurtuluş güçlerinin içinde bulunduğu zaaflardan yararlanmayı ihmal etmiyorlar, ihaneti yeni kılıflar altında örgütlendirmeye girişiyorlardı. Kuşkusuz sömürgeciler tek tek kişilerin ihanetiyle yetinemezlerdi.
Onlar Kürt egemen sınıflarının toplumun bünyesinde bir ur haline getirdiği ve sömürgeciliğin en temel dayanaklarından olan işbirlikçiliği ve ihaneti, bu kez de halkımızın tek kurtuluş umudu olan ulusal kurtuluş hareketine ve PKK’ye egemen kılmaya çalışıyorlardı. Bu halk ancak bu biçimde bütün umutlarıyla birlikte bir daha dirilmemecesine tarihe gömülebilirdi. Dışarda teslimiyete soyunmuş olan küçük-burjuva reformistleri, aynı tutumlarını cezaevlerinde de sürdürdüler. PKK’nin dışarda bunlara karşı yürüttüğü mücadele, PKK’nin önder kadroları ve taraftarlarınca cezaevlerindeki uzantılarına karşı da sürdürüldü. PKK’li savaş esirleri direniş ruhunu bu alana egemen kılarak, teslimiyeti ve ihaneti mahkum ettiler. Ama faşist Türk sömürgecilerinin baskıları ve işkenceleri karşısında direnme azmini yitiren bazı devrimcileşememiş unsurlar, teslimiyete ve hatta ihanete kadar gittiler. Böylesi tiplerin ortaya çıkması doğal ve kaçınılmazdı. Dünyanın bütün devrimci partilerinde devrimcilere “geçici yol arkadaşlığı” yapmış zayıf unsurlar ortaya çıkmıştır. Yüzyıllardan beri teslimiyetin ve ihanetin kol gezdiği Kürdistan gibi bir ülke için, bu varlığını daha fazla hissettiren bir gerçeklikti. Kürdistan devrimcileri sömürgeci güçlere boyun eğme alçaklığını göstermiş olan bu tipleri ve Şahin-Yıldırım hainlerini teşhir etmekten geri durmadılar ve durmayacaklardır. Kürdistan halkı da teslimiyet ve ihaneti lanetlerken, yiğit direniş örneklerini yüceltmektedir.
Zindan direnişçileri halkımızın yolunu aydınlatan birer meşaledir. Kürdistan kurtuluş davasının zindanlardaki yiğit savunucuları, en ağır ve vahşi baskı koşullarında ödünsüz bir savaşım içinde davalarını savunmasını bilmişlerdir. Düşman bu yiğit direnişçiler karşısında çılgına dönmüştür. Faşist sömürgeciler bir avuç kemik yığını haline gelen ve dünyayla bağlantıları kesilen bu insanların yargılamalarını tamamlama cesaretini bile kendilerinde bulamadılar ve yoldaşlarımızın fiziksel yaşamlarına son verecek katliamlara başvurdular. Katliamlar, bu yiğitliğin, yüceliğin ve ölümsüzlüğün karşısında düşmanın verdiği basit, iğrenç ve hunharca bir cevaptı. Düşman, direnişin görkemliliği karşısında korkusunu gizleyemeyecek kadar bir acizlik içine düşmüştür. Faşist sömürgeciler en fazla neden korktuklarını açığa vurmuşlardır. Direnme artık düşmanın dahi kabul etmek zorunda kaldığı, bu anlamda da kendisinin siyasal ve hukuki yenilgisini itiraf ettiği bir gerçek haline gelmiştir. Bu, karanlıktan ve durgunluktan bağımsızlığa, özgürlüğe ve aydınlığa atılmış bir köprüdür. Mazlum, Kemal, Hayri ve diğer savaş esiri direnişçiler böylesi soylu bir gerçeğin ifadesidirler. Onların direniş düşüncesinin sembolleri olarak, kendilerini yüreklerimizin isyan ateşinde ölümsüzleştirerek, kutsal davalarının takipçileri sıfatıyla erişmek istediklerine erişinceye kadar ikirciksiz ve kararlı bir tutumla savaşarak anabiliriz. Mazlum, Kemal, Hayri ve diğer şehit yoldaşlarımızın kişisel özellikleri, zengin yaşam ve mücadele anıları, Kürdistan ulusal kurtuluş savaşçılarına ve tüm devrimcilere yol gösterebilecek güçtedir.
Onlar bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin büyük kahramanları ve şehitlerinin saflarına ulaştılar. Yüce direniş şehitleri yoldaşlarımızın anısına bağlı kalmak, günümüzde önümüze koyduğumuz ideolojik ve politik hattımızı hayata geçirmekten ve her şeyden önce bunun örgütlemesini ve eylemini gerçekleştirmekten geçecektir. Devrimci faaliyetimizin her anında devrim şehidi yoldaşlarımızın anısına daha çok layık olmanın bilinciyle hareket ederek, onların yaşantısını kendimize rehber edinmeliyiz.
Partimiz ve halkımız Mazlum, Kemal, Hayri ve diğer şehit yoldaşlarımızın anılarını savaşkan bir ruhla daima yüceltirken, Şahin ve Yıldırım hainleri ile teslimiyete ve ihanete giden öteki dönekleri sürekli lanetleyecekti.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER