FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ -3.BÖLÜM
Sur’da Türk Özel Kuvvetleri dört taburunu kaybetti, artık sarhoş halde ayakta kalabiliyorlardı. Ayık düşünceyle kendilerini ayakta tutma güçleri kalmamıştı. İradeleri kırılmış, duygu ve düşünceleri yok edilmişti. Nasıl yenilgi yaşadıkları, yanlış, hatalı ve zalim konumda bulundukları, onlara çok açık bir biçimde gösterilmişti. Örneğin TC devleti, Nusaybin’e gönderecek asker ve polis bulamıyordu. Tam bir “Nusaybin Sendromu” devletin bütün kurumlarında -başta ordu ve polis olmak üzere- hakim hale gelmişti. Nusaybin Direnişi bu düzeyde etkili olmuş, sonuç almış, düşmanın iradesini kırmış ve başarılı olmuştu. Daha öncesinden, Cizre’den Farqîn’e, Varto’ya kadar birçok alandaki ilk direniş adımları bu konuda da önemli sonuçlar ve kazanımlar ortaya çıkartmıştı.
Siyasi ve askeri olarak da yürütülen mücadelelerde kazanan ve başaran devrimci hareketlerdi, ama bir anda süreci devam ettirememe, iyi yönetememe, kesintiye uğrama, boşluk bırakma; yeni adımlarla, anlık propaganda ve uygulamayla bu direniş gerçeğini ve onun kazanımlarını ortama hakim kılıp, ilerletememe yaşanmıştır. Böyle olunca da her türlü düşmanca saldırıya zemin ve fırsat sundu. Bundan hem psikolojik savaş merkezi yararlandı hem de her türlü karamsar, kötümser, yenilgili, pasifist ruh halleri ve zihniyetler yararlandılar. Kendilerini öne vererek direnişi kötülediler, maskelediler. Sanki düşman büyük güç sahibiymiş, yenilmezmiş gibi göstermeye çalıştılar. Düşmanın yaptığı vahşi katliamları bir kadermiş, her zaman yaşanacak bir sonuçmuş gibi ortaya koydular. Öyle ki, faşist-soykırımcı sisteme, asla kazanmadığı bir başarıyı kazanmış gibi bahşettiler. Bu ciddi olumsuz ruh hallerine, psikolojilere yol açtı, gerçekleri alt-üst etti. İradesi kırılmış, sendrom yaşayanlar, bir anda psikolojik üstünlük konumuna geçtiler.
Tarihinin en büyük savaşını vermiş, düşmanına en büyük darbeleri vurmuş, hiç kimsenin aklından geçiremeyeceği yerlerde, zeminlerde kahramanca direnişler gerçekleştirilerek büyük zaferler kazanılmıştır. Özgürlüğe daha yakın hale gelmiş bir devrimci irade neredeyse kazandıklarını, yarattığı boşluk sonucunda psikolojik savaş merkezlerinin savaşlarına dayalı olarak kaybeder bir pozisyona düştüler. Bu ciddi ve tehlikeli bir durumdur. İşte biz böyle tehlikeler yaşayarak bu noktaya geldik.
Geçen 2 yılda esas olarak bu ruh halini, duyguyu, düşünceyi, anlayışı, tutumu kırmaya çalıştık. Büyük direnişleri ve onun kahraman şehitlerini, duygu ve düşüncelerini yaşama, mücadele ortamına hakim kılmaya da çalıştık. Bunun için büyük çabalar, büyük mücadeleler verildi. Ağır bedeli oldu, kahraman şehitler verdik, ama o hatalarımızı, eksikliklerimizi gidermeyi başardık. Bıraktığımız boşlukların nelere yol açtığını gördük ve bir daha öyle bir duruma düşmemek üzere tersyüz edilmiş gerçekliği tekrar ayakları üzerine koyma sonucunu elde ettik. Şu an geldiğimiz nokta budur.
Buradan dönüp baktığımızda neyi görüyoruz? Politik-askeri alanda ne kadar güçlü olursan ol, ne kadar karşıtına darbe vurursan vur, ne kadar başarı elde edersen et, eğer onları doğru anlamazsan, ortama sürekli hakim kılamazsan ve kesintisiz devam ettiremezsen kazandıkların bir anda kaybolabilir, hiçbir şey kazanmamış duruma düşebilirsin. O bakımdan doğru anlamak, anlamlandırmak ve anlatmak önemlidir. Doğruları toplum zihniyetine, siyasetine, yaşam ve ortamına her zaman hakim kılmak da bir o kadar önemlidir. Bu konuda asla darlığa, parçalılığa ve kesintiye meydan vermemek gereklidir. Bu geçen süreçte bunun önemini gördük. Nerdeyse faşist-soykırımcı sisteme hak etmediği bir başarıyı sanki kazanmış gibi bahşedecektik.
Bıraktığımız boşluk; psikolojik savaş saldırıları, küçük burjuva duygu, düşünce ve ruh hallerinin ortama hakim olma tehlikesini ortaya çıkardı. 24 Temmuz faşist-soykırımcı sistemin saldırıları karşısında sokaklarda, caddelerde, şehir ve kasabalarda başlayan ve büyük kahramanlıkları ortaya çıkartan, özgür yaşamın ve var olmanın ancak böyle bir direniş ile var olduğu gerçeğini yeniden hareket ve halk olarak geçen süreçte tüm ortamımıza hakim kıldık. Yaşadığımız boşlukları aştık, hata ve eksiklikleri giderdik. Önderlik Gerçeğini ve Apocu Çizgiyi doğru anlayan ve yürüyebilen bir konuma biraz daha fazla yaklaştık. Özyönetim Direnişlerini tek yaşam çizgimiz haline getiren noktaya ulaştık. Direniş Şehitlerimizi daha doğru anlayan, anlamlandıran, onların sözlerini, tutumlarını, ruh hallerini daha doğru ve gerçekçi anlayarak; onları kendi çizgilerinde izleyen, ardılları olan devrimci militanlar haline kendimizi daha fazla getirdik. Bundan sonrası da bu çizgide yürüyebilmek, anlama ve uygulamayı daha fazla derinleştirmeyi, geliştirmeyi gerekli kılıyor. Başka hiçbir yerde başarı elde edemeyiz. Büyük siyasi-askeri mücadeleler de zaferler de ancak geçen bu yakın dönemin, direnişlerinin ve şehadetlerinin doğru anlaşılması ve başarıyla uygulanmasından geçer. Anlamak ve uygulamaktan başka çaremiz yoktur.
2. yıldönümlerini yaşadığımız bu süreçte, eğer bundan sonrası için başarılı olmak istiyorsak; eğer değerlere sadık kalan devrimci militanlar, direniş çizgisinde şehitlerin izinde yürüyen insanlar olmak istiyorsak; bunun yolu bu direnişin derslerini doğru ve yeterli çıkartmaktan geçiyor. O dersleri, yeni dönem mücadelesine bu tarz, üslup, yeterli tempo ile taşımaktan geçiyor. Şehitler gerçeğini duygu, düşünce, ruh hali, davranış olarak doğru ve yeterli anlamaktan geçiyor. Kısaca direnişe ve onun kahraman şehitlerine yeterli anlam verip doğru yaklaşmaktan ve sahip çıkmaktan geçiyor. Başka türlü yeni dönemi güçlü karşılamanın ve başarmanın, kendimizi yeni mücadelelere doğru ve yeterli hazırlamanın başka yolu ve yöntemi yoktur. Bunun için bu kadar tartışıyor, eğitim ve toplantı yapıyoruz. Yakın geçmişte gördük ki, boşluk bırakmalar, eksik ve yanlış anlamalar kazandığımızı bir anda kaybettiriyor. O halde bir daha öyle tehlikeli durumlar yaşamamak için bu direnişleri ve onların yaratıcısı olan şehitlerini doğru ve yeterli anlayan ve uygulayan olmamız gerekiyor. Başaran militanlar, devrimciler olabilmemiz için daha bütünlüklü ve derinlikli bir anlam gücüne sahip olmamız lazım. Bunun için de daha çok yoğunlaşmak, direniş ve direniş şehitleri gerçeği üzerinde daha bütünlüklü durarak daha yoğun bir düşünsel çabanın içerisinde olmak kesinlikle gereklidir. Anlam gücümüzü bütünlüklü, derinlikli, çok yönlü kılmalıyız. Oradan çıkardığımız sonuçları kesinlikle mücadele iradesine çevirmeliyiz. Bu anlamda yaşanmış direnişlerin başarı derslerini çıkartarak kendimizi yeni dönem mücadelesinin gerçek iradesi, tarzı, temposu ve üslubu haline getirebilmeliyiz. Militan olmak, yeni döneme hazırlanmak, başarılı öncü devrimci konumuna ulaşmak bununla mümkündür.
Direnişlerin yıldönümü vesilesiyle kahraman şehitlerimizi daha derinden duymalıyız. Beynimizde ve yüreğimizde daha derinlikli ve bütünlüklü hissetmeliyiz, duymalıyız, anlamalıyız. Zihniyet devrimimizi, duygu devrimimizi, vicdan devrimimizi, irade devrimimizi bu gerçekler temelinde derinleştirmeli ve ilerletmeliyiz. Kişilik devrimini, buradan çıkan sonuçlar temelinde daha bütünlüklü, daha güçlü hale getirmeliyiz. İşte devrimci eğitim bununla mümkündür. Devrimci öncü, militan kişilik haline gelme ancak böyle bir çabayla sağlanabilir.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER